Erbakan'ın sözleri ile işleri hep birbirine tezattı. Necmettin Erbakan son derece lüzumsuz, sıkıntılı birisiydi. | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Erbakan boş adamın tekiydi | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi Adnan Oktar, Uğur Dündar, Sabetaycılar, Mut'a nikahı, Telgraf, Fatih Erbakan


Erbakan öylesine boş ve samimiyetsiz bir adamdı ki, İslam adına hareket ediyormuş gibi gözükerek Müslümanları perişan ettiğini, pek çok ciddi-mesuliyetli meselede inadına hata yaptığını hiç tınmazdı. Hiç sıkıntı etmezdi.



Kimseyi dinlemezdi. Dediğim dedik inat bir tipti. Bu milletin başına Adnancıları Erbakan ve Milli Gazetesi sardı. Aldı parayı, verdi tam sayfayı... Yıllarca devam etti bu... Parti içinde de vaziyet aynıydı. Adnancılar hem para veriyorlar hem de adamlarını koyuyorlardı partiye. Düşünün ki en nihayet Fatih Erbakan bile Adnan Oktar müridi oldu çıktı. Hala da öyle...

Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz! | Mehmet Fahri Sertkaya

adnan menderes, bülent ecevit, Hukuk, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, Mehmet Fahri Sertkaya, ordinaryüs prof. sulhi dönmezer, sabetayistler, siyasal islam, tansu çiller, akademi dergisi,

Beni buna kimse inandıramaz!

Bu kadar hukuk insanı, avukat, savcı, hakim... "Biz bu adalet sistemini düzeltmeliyiz. Bu kurumdan adalet değil haksızlık, hukuksuzluk dağıtılıyor. Böyle adalet olmaz.! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!" dediler de düzeltemediler mi?

Beni buna kimse inandıramaz;
 
Siyaset ile meşgul olan milyonlarca insanımız... "Biz bu yanlış işleyen hatta doğru düzgün işlemeyen devlet mekanizmasını düzeltmeliyiz. Heba olan milli servetin, heba olan insan emeğinin, heba olan gençliklerin haddi hesabı yok. Devlet düzgün işlemediği için sıkıntı çeken milyonlarca vatandaş var. Bu sistemle gelecek nesillerimiz de tehdit altında. Devlet, devlet olmadığı için sokakta yatan on binlerce çocuk var. Devlet ve adalet olmadığı için korunmaya muhtaç yüz binlerce çocuk şu anda geleceğin suçlusu olmak yolunda dehşet bir aile ortamında yetişiyorlar." dediler de gerçekten samimiyetle gayret ettiler de üç beş vatan haini mi bu milyonlarca vatansevere (!) mani oldular?

Kripto Yahudi firması Ülker deşifre olunca taktik kıvırmalar başladı: "Ülker hiçbir zaman muhafazakar olmadı." | Akademi Dergisi

ali ülker, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, godiva, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, masonluk, murat ülker, sabri ülker, ülker, yıldız holding, akademi dergisi,

Gerçek yüzü hızla deşifre olmaya devam eden Ülker, taktik hareketlerle vurguna devam etmek gayretinde.Bunlar koskoca bir millet ile bir de alay edip dalga mı geçiyorlar? Sokaktaki insana "Ülker İslami bir firma mı?" diye sorulduğunda on kişiden dokuzu hiç düşünmeden "Evet." diyorsa, Ülker kendini onlarca yıldır İslami göstermeden halkın tamamında böyle bir algının oluşması mümkün müdür?

Dünyada kendilerini Yahudi olarak tanıtıyorlar ama Türkiye'de 'Türk'üz!' diyorlar. Sabetayistler Türklere ve Türkiye'ye ihanet ediyorlar. | Akademi Dergisi

1924 mübadelesi, adnan menderes, ayşe arman, benzet ama benzeme, evet ben selanikliyim, ılgaz zorlu, ismail cem, masonluk, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetayistler,

YAHUDİ MÜNAFIKLARI
''BENZET; AMA ASLÂ BENZEME!''

Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve ''Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı'' kitabının yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Diyalog Platformu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar’ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham olan ve bazıları tarafından mesih (kurtarıcı peygamber) olarak kabul edilen Sabetay Sevi’nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti:
 
➥ ''Sabetaycılar bence Türkiye’nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil’de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor.''

Sabetaycılığın 1924’ten beri Türkiye’nin temel taşlarından olduğunu ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti:

➥ ''Sabetay Sevi’nin doktrini tamamen Yahudiliğin içindedir. Sevi, zamanında hahamlar tarafından çok şikâyet edildi. Ama Osmanlı bunu, Yahudiliğin iç meselesi olarak kabul etti ve karışmadı. Bunu fırsat bilen Sevi, bütün Anadolu’yu dolaştı. Sabetaycılar o zaman saraydan reaksiyon almadıkları için çok ileri gitmişlerdir. Hatta çok organize olan Sabetaycılar, saraya bile girdiler. Sabetaycılarla Yahudilik arasındaki ilk ciddî problem, Sabetay Sevi’nin doktrinleri ile ortaya çıktı. Meselâ Yahudilikte kadınlar duâya kaldırılmaz, Sevi ise kadınları duâya çağırdı. Bu büyük sıkıntıya sebep oldu.”

Sabetay Sevi’nin kendi cemaatine, ''Benzet; ama aslâ benzeme!'' doktrinini benimsettiğini söyleyen Zorlu, bunu şöyle açıkladı:

➥ ''Kendini Müslümanlar’a benzet; ama aslâ onlar gibi olma prensibidir.''

Türkiye’de pek çok tanınmış ve önemli mevkilerdeki insanın Sabetayist olduklarına işâret eden Zorlu, 
 
➥ ''Meselâ Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca’nın babası bir hahamdır. Uluslararası arenada Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak gösteriyor. Buraya gelince Müslümanım, diyorlar. Şimdiki Dışişleri Bakanı İsmâil Cem, ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Albright ile çok samimi. Acaba bunu nasıl başarıyor? Karşı olduğum, Sabetaycı kökeni kullanarak, sonra bunu reddetmektir. Bunu yapanları kınıyorum. Meselâ, Bilgin âilesi Sabetaycıdır; ama bunu söylemiyorlar. Mason localarını halka açan Sahir Talat Akev Sabetaycıdır."

''1954 yılı genel seçimlerinde, Sabetay cemaati temsilcisi Nazım Bezmen bizzat Adnan Menderes’in isteği ile Meclis’e girdi. Sabetayistler bulundukları ülkenin kanun ve teâmüllerine kesin olarak uyarlar. Meselâ, biz her dînî toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen duâ ederiz. Şişli Terakki Lisesi şu an bir Sabetayist olan Canan Barlas’ın kontrolünde. Bu okula Dinç Bilgin tâlip. Hedefleri 5 yıl içinde bu okulun kapanmasını sağlayarak, 2 trilyon değerindeki mülkü 300 milyara Dinç Bilgin’e satmaktır. Şu an bu plan uygulanıyor. Maalesef Türkiye’de Sabetay cemaati bir yozlaşma sürecindedir.''
 
Basın, 2000


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere Amerikan sosyal ağlarının hiçbirinden sağlıklı bir şekilde takip edemezsiniz. Sekiz senedir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut delil ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

TELEGRAM KANALIMIZA BEKLİYORUZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. Telegram, yine bir CIA projesi olan WhatsApp'ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için şu Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocukları, kız kardeşleri ile cinsi ilişkiyi de ibadet kabul ediyorlar. Yahudilerin gerçek yüzü | Akademi Dergisi

adnan oktar, Adnan Oktar (Harun Yahya), ensest aile içi sapıklık, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, muharref bozulmuş tevrat, sabetayistler, akademi dergisi,

Adnan Oktar, ensest ilişki, kripto Yahudiler, bozulmuş Tevrat...

Hani, tertemiz insanlar tanımasak, gidip sarılacağız Adnan'ın 'tertemiz insanlar' dediği insanlıktan çıkmış ve yüzlerinde bile meymenet kalmamış o Yahudi hahamlarına... O, bütün dünyayı teröre kana boğmak için gizli örgütlenmeler kurup yöneten veled-i zinalara... O, toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocuklarına.

Sabetayist Adnan Oktar çetesi, Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakı kurmak istiyor ve kedicikler konuşuyor. | Akademi Dergisi


[Köşeli parantez içindeki eklemeler Akademi Dergisi tarafından yapılmıştır.]

Adnan Hoca'nın "kedim" diye seslendiği Aylin Kocaman İsrail haber sitelerinden Jerusalem Online sitesine roportaj verdi.

Rachel Avraham tarafından yapılan röportaj "Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakının kurulması gerekir" başlığı altında verildi.

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı? | Akademi Dergisi

atatürk, büyük israil projesi, hayati kamhi, I. Dünya Savaşı, içimizdeki israil, jak kamhi, kripto Yahudiler, Kurtuluş Savaşı, Mehmet Fahri Sertkaya, sabetayistler, yahudilik, akademi dergisi,

Kendisi de bir Yahudi olan ve Profilo'nun sahibi olan Jak Kamhi,

"Kurtuluş Savaşını Museviler başlattı. İzmir'de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı çeken Musevilerdi. 1. Dünya savaşında İngiliz İşgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler'di. Atatürk bana bir baktı, bir daha unutamadım o bakışları. O ölünce bizim evde de matem havası vardı." demiş Hürriyet gazetesine de şunları diyememiş:

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik | Mehmet Fahri Sertkaya

alevi dedeleri, aleviler, Alevilik, ateizm, bektaşilik, cami - cem evi projesi, cem evleri, hacı bektaş-ı veli, Komünizm, lenin, Mehmet Fahri Sertkaya, Mustafa Kemal Atatürk, sabetayistler, akademi dergisi,


Alevilik ve Aleviler hakkındaki acı gerçekleri ifade etmek, hemen Alevi düşmanlığı olarak tanımlanamaz. Bu, Türkiye'nin gerçeği... Bu ülkeye on yıllarca kan kusturmuş Sol Marksist, Leninist, Komünist, Ateist terör örgüleri hep Alevi vatandaşlarımızın gençlerinden beslendiler. Cem evlerini de her fırsatta merkez üs yaptılar.

Aleviler karar vermeliler; Ateistler mi, Müslümanlar mı? Pek çok Alevinin hür iradesi ile açıkladığı gibi, gerçekte kendilerini gayr-i İslami bir unsur olarak mı kabul ediyorlar? Eğer Müslümanlarsa içlerindeki teröristleri temizlemeliler ve Türkiye'de rejimi hile ve eşkıyalık ile kuran, gerçek kimlikleri her meydana çıktığında kendilerini Alevi olarak tanıtan Sabetayistlerin basit kuklaları olmaktan vazgeçmeliler.

Sasbetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek! | Mehmet Fahri Sertkaya



Yine başladı aynı terane..

Senin bedeninse senin bedenin, senin dekoltense senin dekolten. Satamazsın bedenini işte. Suç bu, ahlaksızlık bu... Utanmazlık bu... Gayr-i insani ve gayr-i medeni bir tavır bu...

Senin özgürlüğün toplumun düzenini, huzur ve güvenliğini tehdit ettiğin yerde biter. Herkesin her istediğini yapabileceği yerde hiç kime her istediğini yapamaz. Fitne çıkar. Kaos çıkar.
Sabetayist Ayşe ArMAN DorMEN'e de mevzu çıkmış yine... Dekoltesi yüzünden işinde edilen sunucunun fahri avukatlığını üstlenmiş. İnadına dekolte ile fotoğrafını çektirip "Benim bedenim, benim dekoltem." yazdırmış yanındaki afişe...

Ahmet Davutoğlu da Kripto Yahudi mi? Türkiye'deki Karaim Yahudileri kimler? | Akademi Dergisi

akademi dergisi, oda tv, ahmet  davutoğlu, cemil çiçek, ali babacan, karay yahudileri, sabri ülker, gerçek yüzü, ülker, fethullah gülen, hazar yahudileri, sabetayistler, Kırım Tatar Yahudileri, Karay Yahudileri, Karaim Yahudileri, Hazar Türkleri, Yahudileşen Türkler, Ahmet Davudoğlu, AK parti, ülker, Berksan,

Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. "Kara" kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve Kur'an ile aynı kök olan "Karae"den geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice'deki yine okumak anlamına gelen "Karai"den geldiği ve sadece yazılı Tora'yı, Eski Ahit'i otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını gözönüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir. Karay, Kara'ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet eki "i" Türkçe ses uyumuna göre düşüp "y" olmuştur. Karaylar, İbranice'de çoğul takısı "im" getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir.

Memurun ölümü: Bir başka açıdan Sabetayist Turgut ÖzAkMAN

Atatürkçülük, atilla dorsay, engin ardıç, içimizdeki israil, Kadir Mısıroğlu, refik erduran, sabetayistler, şu çılgın türkler, trt, turgut özakman, yazarlar,


Tipik bir Ankara memuruydu. İliklerine kadar. Bilinciyle, bilinçaltıyla, bilinç üstüyle, bilinç dışıyla, her yeriyle, her şeyiyle.

Böyle olduğu için de, ekmeklerini esas olarak emekli memurlardan çıkaran muhalif gazeteler onu sayfa sayfa, çarşaf çarşaf andılar. Babalarının hayrına değil, bu ölümle elbette "hükümete yeni bir uyuzluk etme" fırsatı da buldular.

Tipik bir Kemalist militandı, hani ADD'ye başkan olacak adamdı...

Önceleri oyun yazarıydı. Ellili yılların sonlarında isim yaptı. "Duvarların Ötesi" en meşhur oyunudur. Filmini de çektiler, Fikret Hakan oynuyordu.

Ne ki, bu oyun, William Wyler'ın ünlü bir filmine, Humphrey Bogart ile Fredric March'ın oynadıkları ünlü "Desperate Hours" (Umutsuz Saatler) filmine fazlaca benziyordu.

İnanmıyorsanız hem Atilla Dorsay'a hem de Refik Erduran'a sorabilirsiniz.

Bu aşırı etkilenme o zamanlar epeyce "kıyl-ü kaali mucip oldu" ama sonra unutuldu gitti tabii. Aradan elli yıl geçti.

Bir süre TRT'de yöneticilik de yaptı. Sonra "sol Kemalizm"den "sağ Kemalizm"e kaydı, faşistlerin gözdesi oldu. İşin matrağı, birçok ahmak komünistin de gözdesi oldu.


Satış rekorları kıran "Şu Çılgın Türkler" adlı eseriyle hatırlanacaktır. (Onun devamı olan ve Çanakkale çarpışmalarını anlatan "Diriliş" pek o kadar tutmadı.)

Bu bir roman değildi ama roman diye pazarlanıyordu. Roman deyince yayıncı malını daha kolay satıyordu.

Merhum Turgut Özakman, bu eserinde, kurtuluş savaşımızı "romanse" etmişti.

Bilinenleri hiçbir şey katmadan tekrarlıyordu. Hiçbir şeyi sorgulamadan, hiçbir şeyi tartışmaya açmadan. Amaç da buydu zaten, doğmakta olan soru işaretlerini önlemek!

Halkın "yakın tarih bilgisi açlığına ve susuzluğuna" denk geldi.

Asıl fonksiyonu, son yıllarda aynı açlığa cevap veren ve büyük ilgi çeken "alternatif tarih" ve "gizli tarih" yazarlarına bir yanıt olmaktı. Resmi tarih, Özakman'ın kalemiyle, düşünce hayatımızı kasıp kavuran "muhalif tarihçileri" çürütmeye çalışıyordu. Ankara, İstanbul'a bozuk çalıyordu.
Satacak başka malı da pek yoktu ki...

Sonra tuttu, Kemalistler'in pek sevdikleri "Atatürk yeniden Samsun'da" temasını işledi. Zekâsından hiçkimsenin şüphe etmediği ama bu gibi konulara hiç aklı ermeyen Cem Yılmaz bile pek beğendi.

Bu saçmalığı çok severler: "Atatürk sağ olsaydı" sızlanmasının başka bir versiyonudur. Atatürk günümüze geliyor, yeniden Samsun'a çıkıyor, oradan Ankara'ya geçip Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a, Süleyman Demirel'e, hele hele Necmettin Erbakan'a nasihatlerde bulunuyordu!...

Bunu Macar asıllı Alman yazarı Timur Vermes de yaptı, Hitler'i geri getiren "Er ist wieder da" (Geri Döndü) isimli romanı iki yıldır Almanya'da satış rekorları kırıyor ama Vermes günümüzün Alman toplumuyla dalgasını geçiyor, bizim rahmetlik çok "ciddi" yazmıştı bu zırvayı...


Ölümünden sonra kimlerin onu göklere çıkardığına bakınız, başka bir şey söylemeye de gerek yok.

Tövbe. Merhum Özakman, "Atatürk'ü sahnede ya da perdede canlandıracak oyuncunun içkisi, sigarası, kumarı, gece hayatı olmamalı" demişti... Başka bir şey söylemeye gerçekten gerek yokmuş.

Engin Ardıç


****

Kadir Mısıroğlu'ndan Turgut ÖzAkMAN'a...




Moskof Bakireleri ve Adnan Menderes

moskof bakireleri ve adnan menderes
moskof bakireleri ve adnan menderes

ATV'de yayımlanan "BEN ONU ÇOK SEVDİM" isimli dizinin de etkisi ile Adnan Menderes ve aşkları(!) yine gündemde. Şu ana kadar yayımlanan bölümlerinde dizi, Adnan Menderes'in sadece Ferit Alnar'ın karısı Ayhan Alnar (Aydan) ile aşk(!) yaşadığını ve çok da hayran olunası, asil  bir aşk yaşadıklarını gösteriyor.

Pekiyi, gerçekler böyle mi? Kendisi aslında Sabetayist bir gizli Yahudi olan Adnan Menderes'in aşk(!) yaşamına bakılınca sadece Ayhan Aydan ile değil, evli-bekar onlarca fahişe ile aşk(!) yaşadığı görülüyor. Bunlardan biri de "Moskof Bakireleri" denilen dört kız kardeşten biri olan Suzan Sözen... Aşağıya alıntılayacağımız yazı, Suzan Sözen'in yakın arkadaşı Leyla Umar ile yapılan bir röportaj... 


Söz konusu TV dizisinin senaristleri Menderes'in diğer aşk(!)larından bahis edecekler mi, edeceklerse onların kocalarını da ruh hastası gösterecekler mi, hangi birine nasıl kılıf uyduracaklar da Adnan Menderes'in olmayan onurunu kurtaracaklar bilmiyoruz ama toplum olarak artık araştırıyoruz ve her meselede gerçekleri bilmek istiyoruz. İşte o röportaj... [Köşeli parantez içindeki bilgiler Akademi Dergisi tarafından yazılmıştır.] 


***

Suzan ve kardeşlerine 'Moskof bakireleri' derlerdi

Gerçek Adnan Menderes'i anlatın! Kafanızdan, gerçek dışı Menderes portresi uydurmayın! (Ben Onu Çok Sevdim)

ben onu çok sevdim
ben onu çok sevdim


(...) Adnan Menderes-Suzan Sözen ile hem de kocası emniyet müdürü Fethi Avni Sözen'in "izniyle" aşk yaşamadı mı? Emniyet Müdürü Sözen'in bu nedenle Gümüşhane ataması durdurulup İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı yapılmadı mı?

Aksini söyleyen varsa hodri meydan!

Yassıada Mahkeme tutanakları kapı gibi orada duruyor. Suzan Sözen'in verdiği ifadeyi yok mu sayacaksınız: “Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık. Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya’da, Piliç Osman’la tanıştım. Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını ve Menderes’le tanıştırabileceğini söyledi. Ertesi gün, Menderes telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam anlardı, dönerdi.”

Maçka'daki Belveder Apartmanı'nın dili olsa da bu gerçekleri bir bir anlatsa...

Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!

içimizdeki ermenistan, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, kutsal kase, masonluk, Mehmet Fahri Sertkaya, osmanlı devleti, osmanlı mimarisi, yahudilik, zeynep sultan camii
                                                                      tansu çiller


Bu fotoğrafını gördüğünüz cami avizesinde altı köşeli yıldız mevcut. Bu günlerde sık tartışılan bir konu bu... Bu altı köşeli yıldız bizim İslami sembollerimizden biri mi, yoksa Yahudilere ait bir sembol mü? Bu tartışıladursun, "İşte gördünüz mü, camilerimizde bile bu yıldız kullanılmış." diyenleri derinden sarsacak bilgiler sunacağım şimdi.

Bu işaretin kullanıldığı cami, İstanbul'da, Gülhane'nin hemen karşısında bulunan Zeynep Sultan Camii... Zeynep Sultan Camii 1769 yılında III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin de mîmarı olan Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış. 
Cami sıfırdan cami olarak yapılmış. Sonradan kiliseden bozma bir cami değil. Ama caminin dış yapısı tam bir kilise görüntüsü arz ediyor.



Fotoğrafta da görüldüğü üzere, caminin pencere yapısı da içindeki avize kadar ilginç... Aslında kiliselerde de pek görülemeyecek şekilde, yuvarlak pencereler ile altındaki pencereler nedense birleştirilmiş. Ve en üstte de bir şeyi sembolize edermiş gibi tek bir yuvarlak pencere yapılmış. Bunun maksatsız, rastgele yapılmış olması biraz mantık dışı. Elbetteki bir sebebi olmalı. Şimdi aşağıdaki tabloya bir bakın...







"İsa ve havarilerin son yemeği" isimli çok meşhur tablo bu... Haşa Hz. İsa olarak çizdikleri şahsın da, etrafındaki havarilerin de baş kısımları daire içerisinde. Hristiyanlar İsa ve havarilerini bütün tablolarda daire içine alıyorlar. Aslında bunun arkasında da bir Yahudi-Mason oyunu var. Baş kısımlarının daire içine alınması, Talmud ve Zohar Ruhbanları tarafından talep edilmiş, masonik bir semboldür. Masonların sapkın inançlarına göre bu daireler güneşi ve güneş tanrısını, yani iblisi temsil ediyor. Biliyorsunuz, bozulmuş Tevrat'a inanan Yahudilerin, şu anki bozuk itikadı incelendiğinde, nihayetinde şeytana taptıkları meydana çıkıyor. Bunlar, İsa aleyhisselamın getirdiği hak şeriat olan İseviliği ve hak kitap olan İncil'i de bozdular ve Hristiyanlığa dönüştürdüler. Hristiyanlığı da sembolizm ile doldurdular.

İşte caminin pencere kısmına şimdi bir daha bakarsanız, orada en üstte duran tek ve daire şeklindeki pencerenin İsa'yı, alttaki özel yapılmış pencerelerin de havarilerini remzettiğini görebilirsiniz.
Şimdi sorulacaktır, "Öyle ise bu meşhur tablodaki kutsal kase nerede?" diye.. 
Camiyi bu kadar ince ince dokuyanlar, kutsal kaseyi unutmamışlar ve caminin haziresindeki mezarlara koymuşlar. İşte bakın...




Bu fotoğraf da caminin haziresinde bulunan bir mezar. Mezar, İslam dininde ve hiçbir Müslüman milletin kültüründe olmayan işaretlerle süslü. Dikkatle incelendiğinde bunların da caminin her yeri gibi Hristiyan sembolleri olduğu, daha derinde de Masonik ve Yahudi sembolleri olduğu anlaşılıyor. Kutsal kase de mezara işlenmiş ve kaseye dikkatle bakıldığında aynı zamanda yedi kollu şamdan(menora) olduğu da görülebiliyor.

Şimdi sorular şunlar:

Bu cami, kimin camisi? Ya da bu yapı gerçekten bir cami mi? Tarihi kaynaklarda cami, banisi ve mimarı hakkında verilen bilgiler doğru mu? Mührü Süleyman diye bize kabullendirilmek istenilen yıldız gerçekten mührü Süleyman mı? Bu yıldız bizim sembolümüz mü? Böyle bir cami, Osmanlı Devleti zamanında, İstanbul'un en merkezi bir yerinde yapılırken bu kadar tuhaflık kimsenin dikkatini çekmedi mi? Ve bu caminin esrarını kim çözecek?


| Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com

Annesi ile babası o doğduktan yedi ay sonra evlendiler ve de sabetayisttiler; Maskeli Leydi Tansu Çiller

adnan menderes, Başbakanlar, chp, demokrat parti, İsmet İnönü (Milli Şef), kapaniler, karakaşiler, maskeli leydi, Mehmet Fahri Sertkaya, sabetayistler, tansu çiller

"Çiller", Tansu Çiller'in kızlık soy adıydı. Kocası Özer, Tansu ile evlenince onun soy adını aldı ve Özer Çiller oldu. 
Tan-su'nun babası Hüseyin Necati Çiller bir Sabetayistti. Gazetecilik yapan Hüseyin Necati çok değişik bir ruh haline sahipti. Kimse ile geçinemezdi. İstanbul Büyük Şehir Belediyesinde çalışırken sekreterliğini yapan Selanik kökenli Sabetayist kadınla aynı evi paylaşmaya başladılar. Uzun yıllar böyle geçtikten sonra, bir gün bu kadın Tan-su'ya hamile kaldı. Tan-su doğunca düzen bozuldu. Epey direndiler ama olmayınca annesi ile babası Tansu doğduktan yaklaşık bir sene kadar sonra mecburen evlilik yaptılar. 

Tansu'nun babası öyle bir İslam düşmanıydı ki, bir gün evine hediye olarak ism-i celal hatlı bir tablo getirilince "Benim evime Kur'an muran girmez. Alın götürün şunu." diye bağrıştı.


Aile damarlarındaki kana kadar CHP'liydi. Özer'in ailesi de tam aksine Demokrat Parti'li... Bu yüzden Tan-su'yu Özer'e vermeye razı olmayan Hüseyin Necati'yi, Özer, "Kızını verirsen o benim değil ben onun soy adını alırım." diye ikna etti. Halbuki Demokrat Parti de CHP'nin içinden çıkmıştı ve Demokrat Parti'nin de içi CHP'nin içi gibi Sabetayistlerle doluydu. Asıl sorun Sabetayistlerin Kapani kolu ile Karakaşi kolu arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen mücadeleydi. Adnan Menderes bile Sabetayistti.

Tansu da tam bir İsmet İnönü hayranıydı. Büyükada'daki evlerinde İnönü'yü misafir bile etmişlerdi. Tansu'nu bu kadar kabiliyetsizliğine ve kadar vasat hatta vasatın altında zekasına rağmen profesörlüğe kadar yükselebilmesinde de Sabetayist dayanışma etkiliydi. O gün de bu gün olduğu gibi üniversitelerimiz Sabetayist hainlerle doluydu.

Özetle, hep dediğimiz gibi, biz savaştık, biz öldük, onlar bizi aldatıp iktidarımızı ele geçirdiler ve bizim memleketimizde, bizim devletimizde bizim dinimizi, bizim örfümüzü, bizim adetlerimizi bize yasak ettiler. Bize işkence ettiler. Bizi asimile ettiler. Bilerek ve isteyerek ahlakı yok ettiler. Bilerek ve isteyerek bizi geri bıraktılar. Şimdi ise sahneyi biz alıyoruz...

| Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com



Ülkemizdeki Sabetayist derin devlet tarafından başbakanlığa kadar yükseltilmiş olan Tansu Çiller'in Anıtkabir özel defterine yazdıkları.


Oğlu her şeyi kabul ve itiraf etti; Adnan Menderes Sabetayist bir gizli Yahudiydi


adnan menderes, adnan menderes sabetayist mi, adnan menderes yahudi mi, adnan menderes'in metresleri, gürkan hacır, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, sabetayistler,



9 günlük bayram tatili benim için rahat okumalara fırsat olur. Marc David Baer'in yazdığı 'Selanikli Dönmeler' yıllardır üzerinde çalıştığım, düşündüğüm bir konu olunca satır satır eğildim. Notlar aldım. Birçok yeni bilgi edindiğim halde doğrusunu söylemek gerekirse Baer'in kitabı beni tam olarak tatmin etmedi. Ne zaman Sabetayizmle ilgili şöyle dört başı mamur bir kitap çıkacak diye de düşündüm. Baer'in titiz çalışması bile mevcut soruların birçoğunu cevaplamıyor. O halde ben de Sabetayizm araştırmalarında nereye geldik ve Baer'in kitabı hangi yeni bilgileri ilave ediyor, sizin için kaleme aldım. Tarih yazımımızı tepetaklak okumaya hazır mısınız?

Marc David Baer'in kitabı

(Selanikli Dönmeler / Doğan Yay. 2011) aklımızdaki soruları cevaplamaya yetmiyor. Çünkü sabetayizm Türk tarihinde yok sayılmış bir disiplin! Ve o kadar çok soru birikti ki...

Dinsel ritüelleri halen devam ettiriyorlar mı? Örneğin 18 emir halen ihlal edilemez kurallar mı?

Cemaatin lideri tek kişi mi, yoksa her kolun ayrı bir lideri mi var?1900'lü yılların başında olduğu gibi ortak bir sandıkları var mı? Karar defterleri var mı?
Cemaatin mensubu kaç kişi?

Yeni kuşak, Sabetayist kimlikten ne kadar haberdar? Sorular uzayıp gidiyor...

Asıl mevzuya ise bir türlü giremiyoruz. 1600'lü yıllarda yaşamış Sabetay Sevi'nin öğretileriyle günümüzü birleştiremiyoruz.

Anadolu'da gizli din yaşayan onlarca cemaat var. Halen var. Gidin Trabzon köylerinde gizli Hıristiyan görünürde Müslüman olan köylüler bulursunuz. Sabetayizmin önemi yönetici sınıfın onlardan oluşmasıdır. İktidar, finans, eğitim, kültür ve sanatta hep onların sözü geçti. O zaman akıllara şu soru geldi: Bir kast sistemi mi var?

Kimi tarihçi, gazeteci, aydın bu soruyu önemsiz buldu kimi ırkçılıkla suçladı. Oysa yakın tarihimize samimiyetle bakan ve Türkiye'yi anlamak isteyen her kişinin aklını başından alacak ilginçlikte bir konudur.


MENDERES'E 'İTİRAZINIZ VAR MI' DİYE SORDUM

Ezanın Türkçeleştirilmesi (Türkçe Ezan, Türkçe Kur'an, Türkçe Namaz ve Tekbir projesi)

ezan
ezan


76 SENE ÖNCE… 29 OCAK 1932

Bilindiği gibi, İslamda imandan sonra ilk emir namaz… Namazın vakitleri, müslümanlara, belli ve belirli lâfızlarla ve yüksek sesle okunan ezanla duyurulur. Bir beldede İslamın ve müslümanların varlığının sembolü ezandır. Ezan öyle bir sembol ki, Müslüman olan bir bölge halkı, ezan okumamakta diretse, İslam hukukçularına göre, başka bir çare yoksa onlara harp ilan edilir...

Allah’a, Allah’ın peygamberine ve âhiret kurtuluşuna çağırdığı için, ezan aynı zamanda İslama bir çağrı ve dâvettir. Bu dâvet, dünyada Müslüman bulunan her yerde devamlı tekrarlanır durur…

Ezan, “bildirmek, duyurmak, çağrı ve ilan” mânâlarına gelir. Ezan okuyana “müezzin” denir.

Ezan kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de Tevbe sûresi 3. âyette “Bildiri” mânâsında, Hacc sûresi 27. âyette de “Îlan” mânâsında geçer. Mâide sûresi 58. âyet ile Cuma sûresi 9. âyette de mânâ olarak ezandan bahsedilir. Müezzin kelimesi de A’raf sûresi 44. âyet ile Yûsuf sûresi 70. âyette “Îlan edici” mânâsında geçmektedir.

Ezan okumak; Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre müekked (kuvvetli) sünnet. Bâzı Hanefî âlimlerine göre de vâcib. Onun için, “Ezan vâcib derecesinde kuvvetli sünnettir” deniliyor.

Ezan, namaz vakti girdikten sonra okunur. Vakitten önce okunan ezan okunmamış sayılır, tekrar okunması gerekir. Ezanın sözlerinin sırası değiştirilirse yeniden okunması icap eder.

Namaz İslamın Mekke döneminde farz kılındığı halde, ezan henüz meşrû kılınmadığı için müslümanlar Mekke döneminin tamamında ve Medine’de ilk dönemde zaman zaman bir araya gelip namaz vakitlerini beklerlerdi. Namaz vaktini bildirmek için bir müddet “Essalâh! Essalâh!..” diye namaz için çağrıda bulunuldu. Fakat bu kâfi gelmiyor ve başka bir işarete ihtiyaç duyuluyordu…

Başka din mensuplarının yaptıkları gibi boru öttürmek, ateş yakmak veya bayrak asmak gibi teklifleri onlara benzemek olacağından Resûlüllah Efendimiz kabul buyurmadılar…

Ezan, o sıralarda ashabtan Abdullah bin Zeyd’e rüyasında bildiğimiz şekliyle öğretildi. O da rüyasını Peygamberimiz’e anlattı. Hazret-i Ömer (r.a.) aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü söyledi. Hazret-i Resûlüllah Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem, Bilâl-i Habeşî Hazretleri’ne, rüyada öğretilen şekilde ezan okumasını emretti. Hz. Bilal yüksek bir evin üstüne çıktı ve ilk olarak sabah ezanı okudu…

Ezan, 75 sene öncesine kadar İslamın yayıldığı her yerde aynı şekilde asırlarca okundu durdu…


EZANIN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ

Osmanlı döneminin son zamanları ve 2. Meşrûtiyeti takip eden yıllarda “Türkçülük ve Dilde Sadeleşme” akımının arkasından, önemli münakaşalara sebep olan “Ezanın Türkçeleşmesi” meselesi ortaya atıldı. Bu fikri 1918’de ilk ortaya atan Ziya Gökalp idi. Gökalp, Osmanlılık idealini taşıdığı dönemde, 1908’de Ezan adlı şiirinde, ezanı “Büyük asrın (asr-ı saadetin) sesi” olarak anıyor ve şu mısralarla övüyordu:

Okunurken ezan, sanır her vicdan

Cebrâildir; gelmiş Bilal ağzından

Bütün İslam âlemine seslenir
.

Bu mısraların sahibi Ziya Gökalp, Selânik’e yerleştikten sonra 1918’de yazdığı Yeni Hayat kitabındaki “Vatan” şiirinde 180 derecelik bir dönüş sergiliyor ve şöyle diyordu:

Bir ülke ki câmiinde Türkçe ezan okunur

Köylü anlar mânâsını namazdaki duânın

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hudâ’nın

Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın

Dönmemiş bir dönme; Oktar Babuna

OktarBabuna
OktarBabuna


OKTAR BABUNA İTİRAFLARI !!

Babamla ilgili belirtilmesi gereken bir gerçek de onun viski alışkanlığıdır. Babam, içkiye, özellikle de viskiye olan düşkünlüğü ile tanınmaktadır. Her yurtdışına çıktığında mutlaka yanında içki de getirir. Likör, viski, rakı, şampanya gibi çeşitli içkilerden oluşan bir içki dolabı vardır. Her gelen arkadaşına zorla ikramda bulunur. Zaten babama sorsanız, bu düşkünlüğünü kendisi de inkar etmeyecektir. Fakat Ehl-i Sünnete titizliği ile bilinen Harun Yahya (Adnan Oktar)’ya da Ehl-i Sünnet hakkında içkili kafayla fetva vermekten geri kalmıyor.

SABETAY SEVİ KİMDİR SABETAYCILAR KİMLERDİR?

Ailemin ve diğer Yahudi dönmelerinin Peygamber kabul ettikleri Sabetay Sevi 1600′lerde İzmir’de yaşamış bir hahamdır. Yahudilerin mistik kitabı Kabala’yı kendisine göre yorumlayıp sinegoglarda vaazlar vererek çevresine kalabalık bir Yahudi cemaati toplamıştır. Bu cemaatin sayısı artıp önemli bir güç olunca yabancı devletler tarafından manipüle edilmeye başlamış, zamanla devleti bölmeye yönelik kanunsuz hareketlerin odağı haline gelmiştir. Bu yasadışı faaliyetleri nedeniyle Osmanlı Devleti’nin takibatına maruz kalınca Sabetay Sevi stratejisini tamamen değiştirmiştir. Müslüman olduğunu iddia etmiş, Müslüman ismi almış, Müslümanlar gibi giyinmiş ve Müslümanlar gibi davranmıştır. Onun cemaatindeki herkes de onun gibi isimlerini değiştirerek görünüşte Müslüman bir yaşam sürmeye başlamışlardır. Ama sıkı sıkıya bağlı oldukları Yahudi inancını ve geleneklerini hiç terketmemişlerdir.

AİLEMDEKİ SABETAYCILAR

Bu rezil program da SABETAYİST HAİNLERİN eseri mi ? (ÖTV) video.





''Biz Türk de Müslüman da değiliz.'' selanik yahudileri dönmeler avdetiler sabetayistler

selanik yahudileri dönmeler avdetiler sabetayistler
selanik yahudileri dönmeler avdetiler sabetayistler

Dünya Yahudi Konseyi'nin büyük gayretleri ve o zaman dünyanın süper gücü bulunan İngiltere'nin de kullanılması ile Osmanlı yıkıldı ve Müslümanlar tarumar edildi...

Bu işte Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan, Türk ve Müslüman gözüken yüzbinlerce Sabetaycının da büyük emekleri vardı. Bu nedenle yeni kurulacak kukla Türkiye devletinin kontrolünün Sabetaycılarda olmasına izin verildi. 

Museviler ile Sabetaycılar arasında (her ne kadar sabetaycılar da yahudi olsalar da) bulunan anlaşmazlıklar sorun edilmedi. Türkiye'de iktidar artık Yahudi konseyi ve İngiltere ile danışıklı hareket eden Sabetaycıların ellerindeydi...

Dönme Dolap Ahmet Emin - Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman

Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman
Yahudi Dönmesi -Sabetayist- Ahmet Emin Yalman


FÜREYYA HANIM VE AHMET EMİN YALMAN
Şâkir Paşa'nın kızı Hakkıye Hanımefendi ile aileler arasında oldukça eski bir hukuk vardı. Hakkıye Hanım'ın kocası Emin Paşa ise, Mürşidimin tâzimkârı, vatan sever, şerefli bir askerdi.

Hakkıye Hanımefendi ile Emin Paşa'nın, Füreyya isminde bir kızları ve Şâkir isminde de bir oğullan vardı.

Bir zamanlar, Atatürk'ün muhafızlarından olan Kılıç Ali ile evli olan Füreyya Hanım seramikçiliğe heves ederek bu işe başlamış ve hayli de muvaffak olmuştu. Ancak, sanatında en küçük bir Türk havası sezilmez, renk âhengindeki başarısına rağmen, abstre ve bir anlayışa göre de, bakana sıkıntı ve darlık veren ultra modern desenlerde ısrar ederdi.

Füreyya Hanım, Kılıç Ali ile aralarında talâk vâki olduktan sonra, mesleğine daha da sarılarak, devamlı sergiler açmaya başlamıştı. Bu sergiler her ne kadar iç karartıcı idi ise de, hatır kollayarak, davetlerine gitmeye gayret ediyordum.

Bir defasında da sergisini evinde açmıştı. Gene davetli idim ve gittim. İçeri girer girmez annesi karşıladı. Antreyi ikiye bölen paravananın bir tarafı tenhâ, diğer tarafı ise çok kalabalıktı. Bu kaynaşan insan yığınına şöyle bir bakmakla dahi, içeride hayli tanıdık simalar bulunduğunu görmüştüm.

Bu izdihamın arasına girmek istemedim ve paravananın öteki tarafına geçtim.

Hakkıye Hanımefendi ne beni bırakabiliyor, ne de diğer davetlilerden uzak kalmak istiyordu. Beni de öte tarafa geçirmek için bir orta yol bulduğunu zan ederek:

Cicim, gelin sizi Ahmet Emin Bey'le tanıştırayım, dedi.

Hayır hanımefendi, bu adam, din düşmanı, neticede de vatan hâini sayılır. Tanışıp elini sıkmak istemem, dedim.


Kadıncağız şaşırdı. Sâdece:

Dönme-Sabetayist ne Türk olur ne de Müslüman


Dönme-Sabetayist ne Türk olur ne de Müslüman
Dönme-Sabetayist ne Türk olur ne de Müslüman

ÖĞRETMEN NURİYE HAYIRLI HANIM ve DÖNME ARKADAŞI

İstanbul Lisesi felsefe hocalığından emekli Nuriye Hayırlı Hanım gerçekten, hayır için dünyâya gelmiş fazilet, meziyet, feragat ve şefkat sahibi bir kadındı, iyilikte o mertebe ileri giden bir insandı ki, artık hayır sahibi olmayı, sûistîmal etmiş denebilirdi.

Bir gün öğretmenler odasında otururken, ağlayarak içeri giren bir arkadaşı, Kandilli Lisesi'ne tâyin olduğunu ve her gün o dik yokuşu çıkmasına imkân görmediğini yana yakıla söyleyince: "Üzülme kardeşim, becayiş oluruz, senin yerine ben giderim!" demiş ve sekiz sene, o yokuşları, arkadaş hatırına inip çıkmıştı. Kız Muallim Mektebinin hocalarından Nebâhat Karaorman'ın kardeşi olan bu hanım da, o fedâkârlığı minnetsiz kabul eylemişti.

Üstelik, bu arkadaşın, hocalıktan ayrılmış olsa da geçimi yerinde olduğu halde, Nuriye Hanım'ın idare etmeye mecbur olduğu bir ailesi vardı. Son derece muhterem ve muhteşem bir insanlık âbidesi olan Bakırköy eski müftüsü yüz yaşında bir baba, hasta bir ana ve gene hasta bir kardeş ile, evlâtlıkları vardı. O târihte Nuriye Hanım'ın evi Yeşildirek'de yâni İstanbul Lisesi'nin çok yakınında olduğu halde, sayısız hayırhahlıkları arasında, işte bir de böylesi olmuştur.


Eski bir Sabetayist, Sabetayistleri Deşifre ediyor. Ilgaz Zorlu'nun itirafları

Sabetayistleri Deşifre ediyor Ilgaz Zorlu'nun itirafları
Sabetayistleri Deşifre ediyor Ilgaz Zorlu'nun itirafları


"SECRET DOCUMENTS ABOUT TURKİSH SABETAİST FOLLOWERS"
Sabetaistliğin kurucusu Sabetay Sevi’nin soyundan gelen torunu Ilgaz Zorlu, Rahşan Ecevit’in asıl isminin “Raşel” ve Sabetayist olduğunu açıkladı.
- Benzer şekilde Gazeteci Mehmet Barlas’ın eşi Canan Barlas için de Sabetayist asıllı açıklamasını yaptı.

- Türk Masonlarının büyük çoğunluğu Sabetayistlerin “Kapani” kolundan geliyor.

Fahri Korutürk başta olmak üzere Türkiye’de seçilen Cumhurbaşkanlarının önemli bir kısmı da Sabetayist idi.

 - Türkiye’de “İslam inancını” baskı altına alarak devre dışı bırakmayı amaçlayan “katı Laiklik” söylemleri ve "Atürkçülüğün dine karşıymış gibi gösterilmesi"nde  Sabetayistlerin önemli yönlendirmesi var. 

- Türkiye’de ordu kumandanlarından önemli bir kısmı da Sabetayist inancına bağlı

- İstanbul’da Sabetayistler için Bülbülderesi mezarlığı var. Ve ilginç yazılar görüntüler yer alıyor.

Önemli Not : Ilgaz zorlu açıklamalarından dolayı mahkemede yargılandı ve savunmasını ayrıntılı olarak yaptı. Aşağıda Sayın Ilgaz Zorlu’nun Türkiye’deki Sabetayistlerin maskesini indiren mahkeme savunması dosyasını sunuyoruz.

Evet ben Selanikliyim! (Sabetaycıyım!) Ilgaz Zorlu, Şemsi Efendi, Şimon Zvi

ılgaz zorlu şemsi efendi şimon zvi
ılgaz zorlu şemsi efendi şimon zvi


Selanikli deyince ne gelir aklınıza? 1) Selanikli Yunanlılar. 2) Nazilerin katlettiği Selanikli yahudiler. 3) 1924'te mübadeleyle Türkiye'ye göç eden Selanikli müslümanlar. 4) Aynı mübadeleyle gelen ‘‘dönmeler.’’ İşte ‘‘Selanikli’’ denildiğinde, özellikle son kategoride olanlar kastedilir. 17. yüzyılda mesihliğini ilan edip, sonra müslümanlığı kabul etmek zorunda kalan İzmirli yahudi Sabetay Sevi'nin yandaşı birkaç ailenin soyundan gelen ‘‘Selanikliler’’, daha doğrusu ‘‘sabetaycılar’’, 350 yıl cemaatleri hakkında ser verip, sır vermediler. Ama 1990'larda içlerinden biri yazmaya, anlatmaya başladı. Ilgaz Zorlu, 29 yaşında. Annesi sabetaycı, babası dindar müslüman bir aileden. Cemaatinde çok iyi tanınıyor. Kimi ona deli diyor, kimi hain. Prof. Dr. İlber Ortaylı, ondan şöyle söz ediyor: ‘‘Bugün Sabetaycılar kendilerini henüz açıklamaz. Tek istisnanın, ama hakikaten tek istisnanın Ilgaz Zorlu olduğunu takdirle belirtmek gerekir.’’ Belge Yayınları, Ilgaz Zorlu'nun makalelerini ‘‘Evet, Ben Selanikliyim/Türkiye Sabetaycılığı’’ başlıklı bir kitap halinde yayınlandı. Onunla hayatını, sabetaycılığı ve sabetaycı cemaati konuştuk.

Sabetaycılığı ne zaman keşfettiniz?

-Annemle babam çalışıyorlardı, bana anneannem baktı. Anneannem Selanik'te doğmuş ve 24 yaşında mübadeleyle buraya gelmiş. Atatürk'ün ilkokul öğretmeni Şemsi Efendi de dedemin dedesi. Şemsi Efendi yaşadığı dönemde, büyük bir Kabbala bilgini ve sabetaycılar içindeki cemaatleri (Kapancılar, Karakaşlar, Yakubiler) birleştirmeye çalışıyor. Düşünün, üç yüzyıl boyunca müslüman gözüküyorsunuz, içerde yahudiliği uyguluyorsunuz, daha doğrusu yahudiliğin kabbalistik, mistik bir bölümünü. Cemaat tamamen içine kapalı. Ben 19 kuşak boyunca Sabetay Sevi'nin kardeşinin soyundan bir aileden geliyorum. Büyükannemin çok sağlam bir sabetaycı kültürü var, ama korkuyor. Çünkü Varlık Vergisi olayını, ondan önce Karakaş Rüştü olayını yaşamış. Cemaat asimile olma kararı almış.

KARAKAŞ RÜŞTÜ OLAYI

Karakaş Rüştü olayı nedir?

-Sabetaycıların Karakaş grubundan olan bu adam 1924'te bir anlaşmazlık sonucu cemaatin sırlarını gazetelere ifşa ediyor ve Atatürk'e mektup yazıyor. Biz asimile olamıyoruz, bizi ne olur müslüman yapın diyor. Anneannem korkarak anlatırdı. Bu olay olduğu zaman evleri basacaklar şayiası ortaya çıkmış. Birçok aile ellerindeki belgeleri yakmış.

Size de aynı gözle bakanlar var mı cemaat içinde? İkinci Karakaşzade Rüştü olduğunuzu söyleyenler?

-Evet, evet tabii. Benim için önce bu adam kendini Sabetay Sevi sanıyor dediler. Deli olmakla, Karakaşzade Rüştü olmakla, Mesih olmakla suçlandım. ‘‘Allah kahretsin, başımıza dert açacaksın’’ dediler.

Büyükannenizden neler öğrendiniz?

''Eşimin ailesinin Sabetayist olduğunu, evliliğimizin 30. yılında öğrendim'' Özdemir Erdoğan

Eşimin ailesinin Sabetayist özdemir erdoğan
Eşimin ailesinin Sabetayist özdemir erdoğan


"Şarkı Söylemek Lazım" yarışmasıyla yeniden gündeme gelen Özdemir Erdoğan eşinin Sabetayist olduğunu 30 yıl sonra öğrenmiş.

Erdoğan o anı şöyle anlatıyor:

O, Sabetaycı hainlerin sahneye sürdüğü basit bir aktördü. Atatürk Sabetayistti

atatürk, atatürk sabetayist miydi?, atatürk yahudi miydi?, atatürk yahudi olamaz çünkü, atatürk'ün gizli duası, Atatürkçülük, Mustafa Kemal Atatürk, oyun bozan, sabetayistlik
                                                              Atatürk Sabetayist

Yahudi Bir Yazar Açıklıyor "Atatürk'ün Gerçek Kimliği"


24 Temmuz 2007’de The New York Sun editörü Hillel Halkin, köşesine ilginç iddialar taşıdı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yüzde 47 ile kazandığı seçimlerden iki gün sonra yazdığı yazıda Halkin, bundan 13 yıl kadar önce yazdığı bir makaleyle ilgili olarak ortaya çıkan yeni kanıtları ileri sürdü. Ben-Avi adlı bir gazetecinin otobiyografisine dayandırdığı iddiasına göre Atatürk bir Yahudi Dönmesi’ydi.* “O zamanlar Türkiye’sinde ayaklanmalar başlatacağından ve laik devrimi devireceğinden endişe” ederek yayınladığı yazısına, 2007’de e-postayla gelen cevaptaki diğer kanıtları da bu yazısında paylaştı. Timeturk’ün ortaya çıkardığı bu yazının tercümesini okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.


Atatürk’ün Türkiye’si devrildi.

Bundan 12 ya da 13 yıl kadar önce haftalık New York gazetesi Forward için çalışırken modern laik Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk hakkında bir yazı yazdım ve biraz da endişeyle gazeteye yolladım. Yazıda, Atatürk’ün babasının Yahudi, daha da net bir ifadeyle, Dönme olma olasılığıyla ilgili kanıtlar sunmuştum. Dönmeler*, 17’nci yüzyıl Mesihlik iddiasındaki Türk-Yahudi’si Sabetay Sevi’nin İslam’a dönmesinin ardından ona inanmaya devam eden takipçilerinin oluşturduğu heretik (batıl) Yahudi tarikatıdır.

Sevi’ye öykünerek Yahudi gizil hayatlarına devam eden ve dışarı karşı Müslüman görünen ayrı ve gölgeler içindeki grup varlığını 20’nci yüzyıla başarıyla taşıdı.Birçok biyografide Atatürk’ün babasıyla ilgili 3 ya da 4 farklı geçmiş verilir. Her ne kadar kimse onu Yahudi olarak tanımlamadıysa da, bunların farklılığı onun aile orijinin sakladığını düşündürmektedir. Bu kanıt, her ne kadar sınırlı da olsa, oldukça şaşırtıcıydı.

Yahudi gazeteci Itamar Ben-Avi’nin Uzun zamandır unutulmuş otobiyografisinde 1911’in geç kışında yağmurlu bir Kudüs akşamında barda tanıştığı genç bir yüzbaşıyı anlattığı bölüm bu kanıtın en güçlü yanıydı. Çok fazla araktan (arak=alkollü bir içiki) çakırkeyif olan yüzbaşı sadece tüm Dönme ve Yahudilerin bileceği ancak hiçbir Müslüman Türk’ün bilemeyeceği Shema Yisra’el ya da “Duy ey İsrail” duasının İbranice açılış sözlerini ezberden okuyarak Ben-Avi’ye Yahudi olduğu sırrını verdi.

Yazdığına göre, 10 yıl sonra, Ben-Avi, bir gazeteyi açtığında manşette Türkiye’de bir darbe olduğunu ve fotoğraftaki liderin o gece tanıştığı genç subay olduğunu gördü.O sıralar, Atatürk tarzı laikliğe İslamcı siyasi muhalefet güç kazanıyordu. Merak ediyordum, New York’ta Yahudi bir gazete modern Türkiye’nin kurucusunun yarı Yahudi olduğunu ilan etse ne olurdu?

Ayaklanmalar, Atatürk’ün heykellerinin yıkılışı, onlarla yarattığı laik devletin sallandığı gözlerimin önüne geldi. Tasalarımı kendime saklayabilirdim. Makale Forward’da yayınlandı ve herhangi bir yerden doğru dürüst bir geri dönüş olmadı ve Türkiye’de hayat eskisi gibi devam etti. Bildiğim kadarıyla yazdığımı tek bir Türk bile okumadı.

Sonrasında, birkaç ay önce, okumuş olan birinden bir e-posta aldım. Adını vermeyeceğim. Bir Avrupa ülkesinde yaşayan, iyi eğitimli, finans sektöründe çalışan ve sadık laik bir Kemalist olan bu kişi bana Forward’da makaleme rastladığını ve onunla ilgili tarihi araştırma yapmaya karar verdiğini yazdı. Atatürk’ün gerçekten de, 1911’in geç kışında Libya’da İtalyanlarla savaşan Türk kuvvetlerine katılmak için Mısır’dan Şam’a gittiğini ve rotasının Ben-Avi’nin onunla tanıştığını iddia ettiği yerden yani Kudüs’ten geçmiş olabileceğini keşfettiğini aktardı. Daha da ötesi, 1911’de Atatürk’ün gerçekten yüzbaşı olduğunu ve Ben-Avi’nin otobiyografisini yazdığında bilemeyeceği alkol düşkünlüğünün de tutarlı olduğunu belirtti. E-postanın Türk sahibinin parçaları birleştirerek ulaştığı başka bir şey de şu: Atatürk’ün doğduğu ve büyüdüğü Selanik, onun zamanında yüksek Dönme nüfusu olan büyük bir Yahudi şehriydi. Atatürk’ün gittiği ve “Şemsi Efendi” okulu da, Dönme topluğu lideri Simon Zvi tarafından yönetiliyordu. E-posta şu sözlerle noktalanıyordu: “Şimdi biliyorum, gerçekten biliyorum (ve bir parça bile şüphem yok), Atatürk’ün ailesi gerçekten Yahudi soyundan”.

Zaten benim de en ufak bir şüphem yoktu. Köşemin olası sonuçlarının azametiyle ilgili sanrılardan artık acı çekmediğimden değil, aynı zamanda Kemalist Türkiye’nin laik varlığının yıkılacağından korkmaya ihtiyaç olmadığından bu sefer daha az endişem vardı.Adalet ve Kalkınma Partisi’nin rakipleri karşısında laik Türkiye’nin, en azından Atatürk’ün öngördüğü şeklinin, tarihte kaldığını bile söylemenin mümkün olabileceği ezici bir zaferle tekrar iktidara döndüğü iki gün önceki Türk seçimlerinde resmen ve geri dönülmez şekilde yıkıldı.

Gerçekten sistematik olarak gizlemeye çalıştığı Atatürk’ün Yahudiliği, her şeyin üstünde, onun zamanında neredeyse her Türk’ün büyüdüğü din olan İslam’a karşı sert düşmanlığı ve İslamcı paydaşının sürüldüğü katı bir Türk milliyetçiliği yaratmadaki çelik iradesi gibi onun hakkında birçok şeyi açıklıyor. I. Dünya Savaşı’nda Hıristiyan Ermeni soykırımından ve 1920’lerde neredeyse tüm hıristiyan rumları sürmesinden sonra Türkiye’nin yüzde 99’unu oluşturan Müslüman çoğunluğunun dini kimliğini fena şekilde silmek isteyen bir dini azınlığın üyesinden başka kim olabilirdi? Atatürk asla Yahudi geçmişinden utanır gibi görünmedi. Sakladı çünkü saklamamak siyasi bir intihar olurdu. Onun mirası laik Türk devleti de bunu sakladı ve bununla beraber içinde niyetleri ve amaçlarının olduğu asla yayınlanmayan kişisel günlüğü de devlet sırrı olarak bunca yıl gizlendi. Artık saklamaya ihtiyaç yok. İslamcı karşıdevrim o ortaya çıkmadan bile Türkiye’de günü kazandı.

**********

Bir başka kaynak;

Mustafa Kemal’in 30 Eylül 1911'de Kudüs Kamenitz Oteli’nde yahudi Eliezer Ben Yehuda’nın oğlu Itamar Ben-Avi ile sohbeti:

Mustafa Kemal: “SABETAY SEVİ’nin soyundan geliyorum. Kendisine hayranım. Keşke bu dünyadaki bütün yahudiler onun mesihliği altında birleşse..” (yani hem burda bir yahudi olduğunu hemde yahudi inancına bağlı olduğunu söylüyor..)

Yahudi Mustafa Kemal: “Evimde Venedik’te basılmış eski bir TEVRAT var. Babam onu okumam için bana Karaim Yahudisi bir muallim tutmuştu. Öğrendiğim ayetlerden bazılarını hala hatırlayabiliyorum.” dedikten sonra biraz düşünüp..

“SHEMA YISRA’EL, ADONAI ELOHENU, ADONAI EHAD!” (yani “Dinle ey İsrail, Rabbin olan Tanrı tektir”) demiştir. Bu dua yahudilerin ünlü Shema duasıdır. Kâfir yahudi Mustafa Kemal demek ki, gizliden gizliye yahudi ibadetini ediyormuş, yani dinine bağlı bir yahudi hemde..

Daha sonra yahudi Itamar Ben Avi’nin “Efendim, bu Yahudilerin en mühim duasıdır!” demesi üzerine yahudi Mustafa Kemal: “Benim de gizli duamdır bayım, benim de..” diyerek etnik kökeninin ve dininin yahudi olduğunu beyan etmiştir.. (Kaynak: Uluğ İğdemir: Atatürk’ün Yaşamı, I. Cilt, sahife 23, T.T.K. yayınları, 1980)



Atatürk'ün ilk mektep hocası olan, Atatürk'e ilk ve temel terbiyesini verenlerden olan Şemsi Efendi, Türk ve Müslüman gözüken hain Sabetaycılardandı. Asıl adı Şimon Zvi olmasına rağmen bizlerin arasında Şemsi Efendi diye anılıyordu. Mezarı da Üsküdardaki Bülbülderesi Sabetaycı mezarlığındadır. Şimon Zvi (Şemsi Efendi)'nin yaşayan torunuz Ilgaz Zorlu bu gerçekleri ispat etmiş ve açılan mahkemelerden beraat etmiştir. 



Bu güne değin en çok tıklanılanlar