Erbakan'ın sözleri ile işleri hep birbirine tezattı. Necmettin Erbakan son derece lüzumsuz, sıkıntılı birisiydi. | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi

Erbakan boş adamın tekiydi | Mehmet Fahri Sertkaya | Akademi Dergisi Adnan Oktar, Uğur Dündar, Sabetaycılar, Mut'a nikahı, Telgraf, Fatih Erbakan


Erbakan öylesine boş ve samimiyetsiz bir adamdı ki, İslam adına hareket ediyormuş gibi gözükerek Müslümanları perişan ettiğini, pek çok ciddi-mesuliyetli meselede inadına hata yaptığını hiç tınmazdı. Hiç sıkıntı etmezdi.



Kimseyi dinlemezdi. Dediğim dedik inat bir tipti. Bu milletin başına Adnancıları Erbakan ve Milli Gazetesi sardı. Aldı parayı, verdi tam sayfayı... Yıllarca devam etti bu... Parti içinde de vaziyet aynıydı. Adnancılar hem para veriyorlar hem de adamlarını koyuyorlardı partiye. Düşünün ki en nihayet Fatih Erbakan bile Adnan Oktar müridi oldu çıktı. Hala da öyle...

Böyle adalet olmaz! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz! | Mehmet Fahri Sertkaya

adnan menderes, bülent ecevit, Hukuk, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, Mehmet Fahri Sertkaya, ordinaryüs prof. sulhi dönmezer, sabetayistler, siyasal islam, tansu çiller, akademi dergisi,

Beni buna kimse inandıramaz!

Bu kadar hukuk insanı, avukat, savcı, hakim... "Biz bu adalet sistemini düzeltmeliyiz. Bu kurumdan adalet değil haksızlık, hukuksuzluk dağıtılıyor. Böyle adalet olmaz.! Böyle saçma sapan ceza yasaları da olamaz!" dediler de düzeltemediler mi?

Beni buna kimse inandıramaz;
 
Siyaset ile meşgul olan milyonlarca insanımız... "Biz bu yanlış işleyen hatta doğru düzgün işlemeyen devlet mekanizmasını düzeltmeliyiz. Heba olan milli servetin, heba olan insan emeğinin, heba olan gençliklerin haddi hesabı yok. Devlet düzgün işlemediği için sıkıntı çeken milyonlarca vatandaş var. Bu sistemle gelecek nesillerimiz de tehdit altında. Devlet, devlet olmadığı için sokakta yatan on binlerce çocuk var. Devlet ve adalet olmadığı için korunmaya muhtaç yüz binlerce çocuk şu anda geleceğin suçlusu olmak yolunda dehşet bir aile ortamında yetişiyorlar." dediler de gerçekten samimiyetle gayret ettiler de üç beş vatan haini mi bu milyonlarca vatansevere (!) mani oldular?

Kripto Yahudi firması Ülker deşifre olunca taktik kıvırmalar başladı: "Ülker hiçbir zaman muhafazakar olmadı." | Akademi Dergisi

ali ülker, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, godiva, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, masonluk, murat ülker, sabri ülker, ülker, yıldız holding, akademi dergisi,

Gerçek yüzü hızla deşifre olmaya devam eden Ülker, taktik hareketlerle vurguna devam etmek gayretinde.Bunlar koskoca bir millet ile bir de alay edip dalga mı geçiyorlar? Sokaktaki insana "Ülker İslami bir firma mı?" diye sorulduğunda on kişiden dokuzu hiç düşünmeden "Evet." diyorsa, Ülker kendini onlarca yıldır İslami göstermeden halkın tamamında böyle bir algının oluşması mümkün müdür?

Dünyada kendilerini Yahudi olarak tanıtıyorlar ama Türkiye'de 'Türk'üz!' diyorlar. Sabetayistler Türklere ve Türkiye'ye ihanet ediyorlar. | Akademi Dergisi

1924 mübadelesi, adnan menderes, ayşe arman, benzet ama benzeme, evet ben selanikliyim, ılgaz zorlu, ismail cem, masonluk, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetayistler,

YAHUDİ MÜNAFIKLARI
''BENZET; AMA ASLÂ BENZEME!''

Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve ''Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı'' kitabının yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Diyalog Platformu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar’ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham olan ve bazıları tarafından mesih (kurtarıcı peygamber) olarak kabul edilen Sabetay Sevi’nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti:
 
➥ ''Sabetaycılar bence Türkiye’nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil’de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor.''

Sabetaycılığın 1924’ten beri Türkiye’nin temel taşlarından olduğunu ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti:

➥ ''Sabetay Sevi’nin doktrini tamamen Yahudiliğin içindedir. Sevi, zamanında hahamlar tarafından çok şikâyet edildi. Ama Osmanlı bunu, Yahudiliğin iç meselesi olarak kabul etti ve karışmadı. Bunu fırsat bilen Sevi, bütün Anadolu’yu dolaştı. Sabetaycılar o zaman saraydan reaksiyon almadıkları için çok ileri gitmişlerdir. Hatta çok organize olan Sabetaycılar, saraya bile girdiler. Sabetaycılarla Yahudilik arasındaki ilk ciddî problem, Sabetay Sevi’nin doktrinleri ile ortaya çıktı. Meselâ Yahudilikte kadınlar duâya kaldırılmaz, Sevi ise kadınları duâya çağırdı. Bu büyük sıkıntıya sebep oldu.”

Sabetay Sevi’nin kendi cemaatine, ''Benzet; ama aslâ benzeme!'' doktrinini benimsettiğini söyleyen Zorlu, bunu şöyle açıkladı:

➥ ''Kendini Müslümanlar’a benzet; ama aslâ onlar gibi olma prensibidir.''

Türkiye’de pek çok tanınmış ve önemli mevkilerdeki insanın Sabetayist olduklarına işâret eden Zorlu, 
 
➥ ''Meselâ Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca’nın babası bir hahamdır. Uluslararası arenada Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak gösteriyor. Buraya gelince Müslümanım, diyorlar. Şimdiki Dışişleri Bakanı İsmâil Cem, ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Albright ile çok samimi. Acaba bunu nasıl başarıyor? Karşı olduğum, Sabetaycı kökeni kullanarak, sonra bunu reddetmektir. Bunu yapanları kınıyorum. Meselâ, Bilgin âilesi Sabetaycıdır; ama bunu söylemiyorlar. Mason localarını halka açan Sahir Talat Akev Sabetaycıdır."

''1954 yılı genel seçimlerinde, Sabetay cemaati temsilcisi Nazım Bezmen bizzat Adnan Menderes’in isteği ile Meclis’e girdi. Sabetayistler bulundukları ülkenin kanun ve teâmüllerine kesin olarak uyarlar. Meselâ, biz her dînî toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen duâ ederiz. Şişli Terakki Lisesi şu an bir Sabetayist olan Canan Barlas’ın kontrolünde. Bu okula Dinç Bilgin tâlip. Hedefleri 5 yıl içinde bu okulun kapanmasını sağlayarak, 2 trilyon değerindeki mülkü 300 milyara Dinç Bilgin’e satmaktır. Şu an bu plan uygulanıyor. Maalesef Türkiye’de Sabetay cemaati bir yozlaşma sürecindedir.''
 
Basın, 2000


BU YAYINIMIZI SOSYAL AĞLARDA PAYLAŞMAYIN, çünkü kimse görmeyecek.

Bizi, gerçek sahibi CIA olan Facebook başta olmak üzere Amerikan sosyal ağlarının hiçbirinden sağlıklı bir şekilde takip edemezsiniz. Sekiz senedir sansürleniyoruz ve bunu yüzlerce somut delil ile ispat edebiliyoruz. Buradaki yayınlarımızı/videolarımızı da Amerikan sosyal ağları üzerinden yaymayı başaramazsınız.

TELEGRAM KANALIMIZA BEKLİYORUZ

Paylaşımlarımızı anında görüp takip etmenin tek sağlıklı yolu Telegram grubumuza üye olmanızdır. Telegram, yine bir CIA projesi olan WhatsApp'ın alternatifi olan bir yazılımdır, bize has ve tarafımızdan üretilen bir yazılım değildir. Dünyada, onlarca devlette yüz milyonlarca kişi tarafından güvenle kullanılır. Güncel paylaşımlarımızdan anında haberdar olmak için şu Telegram kanalımıza takipçi olabilirsiniz: http://www.t.me/AkademiDergisi

Toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocukları, kız kardeşleri ile cinsi ilişkiyi de ibadet kabul ediyorlar. Yahudilerin gerçek yüzü | Akademi Dergisi

adnan oktar, Adnan Oktar (Harun Yahya), ensest aile içi sapıklık, gerçek yüzü, gizlenen gerçekler, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, muharref bozulmuş tevrat, sabetayistler, akademi dergisi,

Adnan Oktar, ensest ilişki, kripto Yahudiler, bozulmuş Tevrat...

Hani, tertemiz insanlar tanımasak, gidip sarılacağız Adnan'ın 'tertemiz insanlar' dediği insanlıktan çıkmış ve yüzlerinde bile meymenet kalmamış o Yahudi hahamlarına... O, bütün dünyayı teröre kana boğmak için gizli örgütlenmeler kurup yöneten veled-i zinalara... O, toplu cinsi münasebetin kutsal(!) çocuklarına.

Sabetayist Adnan Oktar çetesi, Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakı kurmak istiyor ve kedicikler konuşuyor. | Akademi Dergisi


[Köşeli parantez içindeki eklemeler Akademi Dergisi tarafından yapılmıştır.]

Adnan Hoca'nın "kedim" diye seslendiği Aylin Kocaman İsrail haber sitelerinden Jerusalem Online sitesine roportaj verdi.

Rachel Avraham tarafından yapılan röportaj "Esad'a karşı Türk-İsrail ittifakının kurulması gerekir" başlığı altında verildi.

Kurtuluş Savaşını Museviler mi başlattılar? Jak Kamhi doğruları mı anlattı? | Akademi Dergisi

atatürk, büyük israil projesi, hayati kamhi, I. Dünya Savaşı, içimizdeki israil, jak kamhi, kripto Yahudiler, Kurtuluş Savaşı, Mehmet Fahri Sertkaya, sabetayistler, yahudilik, akademi dergisi,

Kendisi de bir Yahudi olan ve Profilo'nun sahibi olan Jak Kamhi,

"Kurtuluş Savaşını Museviler başlattı. İzmir'de Yunan bayrağını indirip Türk bayrağı çeken Musevilerdi. 1. Dünya savaşında İngiliz İşgaline karşı ilk başkaldıranlar Museviler'di. Atatürk bana bir baktı, bir daha unutamadım o bakışları. O ölünce bizim evde de matem havası vardı." demiş Hürriyet gazetesine de şunları diyememiş:

Alevilik, Komünistlik, Sabetayistlik ve Yahudilik | Mehmet Fahri Sertkaya

alevi dedeleri, aleviler, Alevilik, ateizm, bektaşilik, cami - cem evi projesi, cem evleri, hacı bektaş-ı veli, Komünizm, lenin, Mehmet Fahri Sertkaya, Mustafa Kemal Atatürk, sabetayistler, akademi dergisi,


Alevilik ve Aleviler hakkındaki acı gerçekleri ifade etmek, hemen Alevi düşmanlığı olarak tanımlanamaz. Bu, Türkiye'nin gerçeği... Bu ülkeye on yıllarca kan kusturmuş Sol Marksist, Leninist, Komünist, Ateist terör örgüleri hep Alevi vatandaşlarımızın gençlerinden beslendiler. Cem evlerini de her fırsatta merkez üs yaptılar.

Aleviler karar vermeliler; Ateistler mi, Müslümanlar mı? Pek çok Alevinin hür iradesi ile açıkladığı gibi, gerçekte kendilerini gayr-i İslami bir unsur olarak mı kabul ediyorlar? Eğer Müslümanlarsa içlerindeki teröristleri temizlemeliler ve Türkiye'de rejimi hile ve eşkıyalık ile kuran, gerçek kimlikleri her meydana çıktığında kendilerini Alevi olarak tanıtan Sabetayistlerin basit kuklaları olmaktan vazgeçmeliler.

Sasbetayist Ayşe ArMAN DorMEN! Bu milletin namusuna kastetmekten vazgeç ve elini-dilini çek! | Mehmet Fahri Sertkaya



Yine başladı aynı terane..

Senin bedeninse senin bedenin, senin dekoltense senin dekolten. Satamazsın bedenini işte. Suç bu, ahlaksızlık bu... Utanmazlık bu... Gayr-i insani ve gayr-i medeni bir tavır bu...

Senin özgürlüğün toplumun düzenini, huzur ve güvenliğini tehdit ettiğin yerde biter. Herkesin her istediğini yapabileceği yerde hiç kime her istediğini yapamaz. Fitne çıkar. Kaos çıkar.
Sabetayist Ayşe ArMAN DorMEN'e de mevzu çıkmış yine... Dekoltesi yüzünden işinde edilen sunucunun fahri avukatlığını üstlenmiş. İnadına dekolte ile fotoğrafını çektirip "Benim bedenim, benim dekoltem." yazdırmış yanındaki afişe...

Ahmet Davutoğlu da Kripto Yahudi mi? Türkiye'deki Karaim Yahudileri kimler? | Akademi Dergisi

akademi dergisi, oda tv, ahmet  davutoğlu, cemil çiçek, ali babacan, karay yahudileri, sabri ülker, gerçek yüzü, ülker, fethullah gülen, hazar yahudileri, sabetayistler, Kırım Tatar Yahudileri, Karay Yahudileri, Karaim Yahudileri, Hazar Türkleri, Yahudileşen Türkler, Ahmet Davudoğlu, AK parti, ülker, Berksan,

Karaim kelimesinin kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmıştır. "Kara" kökenin Arapça okumak, kıraat etmek anlamına gelen ve Kur'an ile aynı kök olan "Karae"den geldiği ve aynı şekilde Arapça ile aynı dil ailesinden olan İbranice'deki yine okumak anlamına gelen "Karai"den geldiği ve sadece yazılı Tora'yı, Eski Ahit'i otorite kabul ettiklerini ve genel Yahudi kitlenin benimsedikleri diğer Tevrat yorumlarını gözönüne almadıklarını ima eden bir ifade olduğu da söylenmiştir. Karay, Kara'ya mensup olan demektir ve sonundaki Arapça aidiyet eki "i" Türkçe ses uyumuna göre düşüp "y" olmuştur. Karaylar, İbranice'de çoğul takısı "im" getirilerek Karaim şeklinde telaffuz edilir.

Memurun ölümü: Bir başka açıdan Sabetayist Turgut ÖzAkMAN

Atatürkçülük, atilla dorsay, engin ardıç, içimizdeki israil, Kadir Mısıroğlu, refik erduran, sabetayistler, şu çılgın türkler, trt, turgut özakman, yazarlar,


Tipik bir Ankara memuruydu. İliklerine kadar. Bilinciyle, bilinçaltıyla, bilinç üstüyle, bilinç dışıyla, her yeriyle, her şeyiyle.

Böyle olduğu için de, ekmeklerini esas olarak emekli memurlardan çıkaran muhalif gazeteler onu sayfa sayfa, çarşaf çarşaf andılar. Babalarının hayrına değil, bu ölümle elbette "hükümete yeni bir uyuzluk etme" fırsatı da buldular.

Tipik bir Kemalist militandı, hani ADD'ye başkan olacak adamdı...

Önceleri oyun yazarıydı. Ellili yılların sonlarında isim yaptı. "Duvarların Ötesi" en meşhur oyunudur. Filmini de çektiler, Fikret Hakan oynuyordu.

Ne ki, bu oyun, William Wyler'ın ünlü bir filmine, Humphrey Bogart ile Fredric March'ın oynadıkları ünlü "Desperate Hours" (Umutsuz Saatler) filmine fazlaca benziyordu.

İnanmıyorsanız hem Atilla Dorsay'a hem de Refik Erduran'a sorabilirsiniz.

Bu aşırı etkilenme o zamanlar epeyce "kıyl-ü kaali mucip oldu" ama sonra unutuldu gitti tabii. Aradan elli yıl geçti.

Bir süre TRT'de yöneticilik de yaptı. Sonra "sol Kemalizm"den "sağ Kemalizm"e kaydı, faşistlerin gözdesi oldu. İşin matrağı, birçok ahmak komünistin de gözdesi oldu.


Satış rekorları kıran "Şu Çılgın Türkler" adlı eseriyle hatırlanacaktır. (Onun devamı olan ve Çanakkale çarpışmalarını anlatan "Diriliş" pek o kadar tutmadı.)

Bu bir roman değildi ama roman diye pazarlanıyordu. Roman deyince yayıncı malını daha kolay satıyordu.

Merhum Turgut Özakman, bu eserinde, kurtuluş savaşımızı "romanse" etmişti.

Bilinenleri hiçbir şey katmadan tekrarlıyordu. Hiçbir şeyi sorgulamadan, hiçbir şeyi tartışmaya açmadan. Amaç da buydu zaten, doğmakta olan soru işaretlerini önlemek!

Halkın "yakın tarih bilgisi açlığına ve susuzluğuna" denk geldi.

Asıl fonksiyonu, son yıllarda aynı açlığa cevap veren ve büyük ilgi çeken "alternatif tarih" ve "gizli tarih" yazarlarına bir yanıt olmaktı. Resmi tarih, Özakman'ın kalemiyle, düşünce hayatımızı kasıp kavuran "muhalif tarihçileri" çürütmeye çalışıyordu. Ankara, İstanbul'a bozuk çalıyordu.
Satacak başka malı da pek yoktu ki...

Sonra tuttu, Kemalistler'in pek sevdikleri "Atatürk yeniden Samsun'da" temasını işledi. Zekâsından hiçkimsenin şüphe etmediği ama bu gibi konulara hiç aklı ermeyen Cem Yılmaz bile pek beğendi.

Bu saçmalığı çok severler: "Atatürk sağ olsaydı" sızlanmasının başka bir versiyonudur. Atatürk günümüze geliyor, yeniden Samsun'a çıkıyor, oradan Ankara'ya geçip Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a, Süleyman Demirel'e, hele hele Necmettin Erbakan'a nasihatlerde bulunuyordu!...

Bunu Macar asıllı Alman yazarı Timur Vermes de yaptı, Hitler'i geri getiren "Er ist wieder da" (Geri Döndü) isimli romanı iki yıldır Almanya'da satış rekorları kırıyor ama Vermes günümüzün Alman toplumuyla dalgasını geçiyor, bizim rahmetlik çok "ciddi" yazmıştı bu zırvayı...


Ölümünden sonra kimlerin onu göklere çıkardığına bakınız, başka bir şey söylemeye de gerek yok.

Tövbe. Merhum Özakman, "Atatürk'ü sahnede ya da perdede canlandıracak oyuncunun içkisi, sigarası, kumarı, gece hayatı olmamalı" demişti... Başka bir şey söylemeye gerçekten gerek yokmuş.

Engin Ardıç


****

Kadir Mısıroğlu'ndan Turgut ÖzAkMAN'a...




Moskof Bakireleri ve Adnan Menderes

moskof bakireleri ve adnan menderes
moskof bakireleri ve adnan menderes

ATV'de yayımlanan "BEN ONU ÇOK SEVDİM" isimli dizinin de etkisi ile Adnan Menderes ve aşkları(!) yine gündemde. Şu ana kadar yayımlanan bölümlerinde dizi, Adnan Menderes'in sadece Ferit Alnar'ın karısı Ayhan Alnar (Aydan) ile aşk(!) yaşadığını ve çok da hayran olunası, asil  bir aşk yaşadıklarını gösteriyor.

Pekiyi, gerçekler böyle mi? Kendisi aslında Sabetayist bir gizli Yahudi olan Adnan Menderes'in aşk(!) yaşamına bakılınca sadece Ayhan Aydan ile değil, evli-bekar onlarca fahişe ile aşk(!) yaşadığı görülüyor. Bunlardan biri de "Moskof Bakireleri" denilen dört kız kardeşten biri olan Suzan Sözen... Aşağıya alıntılayacağımız yazı, Suzan Sözen'in yakın arkadaşı Leyla Umar ile yapılan bir röportaj... 


Söz konusu TV dizisinin senaristleri Menderes'in diğer aşk(!)larından bahis edecekler mi, edeceklerse onların kocalarını da ruh hastası gösterecekler mi, hangi birine nasıl kılıf uyduracaklar da Adnan Menderes'in olmayan onurunu kurtaracaklar bilmiyoruz ama toplum olarak artık araştırıyoruz ve her meselede gerçekleri bilmek istiyoruz. İşte o röportaj... [Köşeli parantez içindeki bilgiler Akademi Dergisi tarafından yazılmıştır.] 


***

Suzan ve kardeşlerine 'Moskof bakireleri' derlerdi

Gerçek Adnan Menderes'i anlatın! Kafanızdan, gerçek dışı Menderes portresi uydurmayın! (Ben Onu Çok Sevdim)

ben onu çok sevdim
ben onu çok sevdim


(...) Adnan Menderes-Suzan Sözen ile hem de kocası emniyet müdürü Fethi Avni Sözen'in "izniyle" aşk yaşamadı mı? Emniyet Müdürü Sözen'in bu nedenle Gümüşhane ataması durdurulup İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı yapılmadı mı?

Aksini söyleyen varsa hodri meydan!

Yassıada Mahkeme tutanakları kapı gibi orada duruyor. Suzan Sözen'in verdiği ifadeyi yok mu sayacaksınız: “Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık. Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya’da, Piliç Osman’la tanıştım. Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını ve Menderes’le tanıştırabileceğini söyledi. Ertesi gün, Menderes telefon ettirdi ve imzalı kitabımı istetti. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı. O geleceği vakit, kocam hasta dahi olsa evden çıkardı. Pencerede parolamız vardı. Kocam anlardı, dönerdi.”

Maçka'daki Belveder Apartmanı'nın dili olsa da bu gerçekleri bir bir anlatsa...

Bu nasıl cami? Her tarafında gayr-i müslimlerin işaretleri gizli!

içimizdeki ermenistan, içimizdeki israil, kripto Yahudiler, kutsal kase, masonluk, Mehmet Fahri Sertkaya, osmanlı devleti, osmanlı mimarisi, yahudilik, zeynep sultan camii
                                                                      tansu çiller


Bu fotoğrafını gördüğünüz cami avizesinde altı köşeli yıldız mevcut. Bu günlerde sık tartışılan bir konu bu... Bu altı köşeli yıldız bizim İslami sembollerimizden biri mi, yoksa Yahudilere ait bir sembol mü? Bu tartışıladursun, "İşte gördünüz mü, camilerimizde bile bu yıldız kullanılmış." diyenleri derinden sarsacak bilgiler sunacağım şimdi.

Bu işaretin kullanıldığı cami, İstanbul'da, Gülhane'nin hemen karşısında bulunan Zeynep Sultan Camii... Zeynep Sultan Camii 1769 yılında III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin de mîmarı olan Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış. 
Cami sıfırdan cami olarak yapılmış. Sonradan kiliseden bozma bir cami değil. Ama caminin dış yapısı tam bir kilise görüntüsü arz ediyor.



Fotoğrafta da görüldüğü üzere, caminin pencere yapısı da içindeki avize kadar ilginç... Aslında kiliselerde de pek görülemeyecek şekilde, yuvarlak pencereler ile altındaki pencereler nedense birleştirilmiş. Ve en üstte de bir şeyi sembolize edermiş gibi tek bir yuvarlak pencere yapılmış. Bunun maksatsız, rastgele yapılmış olması biraz mantık dışı. Elbetteki bir sebebi olmalı. Şimdi aşağıdaki tabloya bir bakın...







"İsa ve havarilerin son yemeği" isimli çok meşhur tablo bu... Haşa Hz. İsa olarak çizdikleri şahsın da, etrafındaki havarilerin de baş kısımları daire içerisinde. Hristiyanlar İsa ve havarilerini bütün tablolarda daire içine alıyorlar. Aslında bunun arkasında da bir Yahudi-Mason oyunu var. Baş kısımlarının daire içine alınması, Talmud ve Zohar Ruhbanları tarafından talep edilmiş, masonik bir semboldür. Masonların sapkın inançlarına göre bu daireler güneşi ve güneş tanrısını, yani iblisi temsil ediyor. Biliyorsunuz, bozulmuş Tevrat'a inanan Yahudilerin, şu anki bozuk itikadı incelendiğinde, nihayetinde şeytana taptıkları meydana çıkıyor. Bunlar, İsa aleyhisselamın getirdiği hak şeriat olan İseviliği ve hak kitap olan İncil'i de bozdular ve Hristiyanlığa dönüştürdüler. Hristiyanlığı da sembolizm ile doldurdular.

İşte caminin pencere kısmına şimdi bir daha bakarsanız, orada en üstte duran tek ve daire şeklindeki pencerenin İsa'yı, alttaki özel yapılmış pencerelerin de havarilerini remzettiğini görebilirsiniz.
Şimdi sorulacaktır, "Öyle ise bu meşhur tablodaki kutsal kase nerede?" diye.. 
Camiyi bu kadar ince ince dokuyanlar, kutsal kaseyi unutmamışlar ve caminin haziresindeki mezarlara koymuşlar. İşte bakın...




Bu fotoğraf da caminin haziresinde bulunan bir mezar. Mezar, İslam dininde ve hiçbir Müslüman milletin kültüründe olmayan işaretlerle süslü. Dikkatle incelendiğinde bunların da caminin her yeri gibi Hristiyan sembolleri olduğu, daha derinde de Masonik ve Yahudi sembolleri olduğu anlaşılıyor. Kutsal kase de mezara işlenmiş ve kaseye dikkatle bakıldığında aynı zamanda yedi kollu şamdan(menora) olduğu da görülebiliyor.

Şimdi sorular şunlar:

Bu cami, kimin camisi? Ya da bu yapı gerçekten bir cami mi? Tarihi kaynaklarda cami, banisi ve mimarı hakkında verilen bilgiler doğru mu? Mührü Süleyman diye bize kabullendirilmek istenilen yıldız gerçekten mührü Süleyman mı? Bu yıldız bizim sembolümüz mü? Böyle bir cami, Osmanlı Devleti zamanında, İstanbul'un en merkezi bir yerinde yapılırken bu kadar tuhaflık kimsenin dikkatini çekmedi mi? Ve bu caminin esrarını kim çözecek?


| Mehmet Fahri Sertkaya
www.AkademiDergisi.com

Bu güne değin en çok tıklanılanlar