Bir Yahudi Ailesinin Türklük Serüveni; İpekçiler ve İsmail Cem

abdi ipekçi, cemil ipekçi, dönmeler, gizli yahudiler, ipekçiler, ismail cem, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetaycılık, sabetaycılık - sabetayistlik - sabatayistlik, sabetayist ne demek, sabetayistler

                                                          ismail cem ve ipekçiler

İSMAİL CEM DE GİZLİ YAHUDİLERDEN MİYDİ? KİM BU İPEKÇİLER?

İsmail Cem, gazetecilikten TRT Genel Müdürlüğü'ne SHP'den CHP'ye, DSP'den YTP'ye,
30 yıldır aktif siyasetin içinde yer almış önemli bir isim. Kültür Bakanlığı'nın yanı sıra,
beş yıl Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı'nı üstlendi.

İsmi, iki kez Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gündeme geldi.

1970'lerde değiştiği soyadı 'İpekçi', çeşitli spekülatif tartışmalarda hep anıldı.
Babası, İhsan İpekçi, Türk sinamasının ilk otuz yılına damgasını vurdu.
Kuzeni Abdi İpekçi, Türk basınının en önemli aktörlerinden biri.

Mensubu olduğu 'İpekçi Ailesi", yapısı ve nitelikleri bakımından önemli bir fenomen.
1492’de Endülüs İslam Devleti yıkılınca oradaki Haçlı zulümlerinden kaçıp Osmanlıya sığınan ve Osmanlı’nın şefkat ve merhamet eli sayesinde yerleştirildiği Selanik şehrinde boş durmayan bir aile..

17. Yüzyılın ortalarında meydana çıkan sahte Mesih(kurtarıcı perygamber) Sabetay Sevi’ye tabi olup gerçekte öyle olmadıkları halde hem Türk hem de Müslüman gözükerek biz Müslümanların dünya üzerinde son kalan devleti Osmanlı’nın içinden sinsice yıkılmasına ve Cumhuriyet’in kurulmasına zemin hazırlayan bir aksiyonun büyük parçası bu aile…



Yeni devletin, Cumhuriyetin tam bir Yahudi cenneti şeklinde tesis edilmesindeki büyük amillerden biri olan bir aile bu…

Pek çok ünlü ismin yer aldığı İpekçi"ler, ticaret, finans, reklam, basın, siyaset, tiyatro,
sinema, müzik, edebiyat gibi alanlarda iz bırakan bir büyük ailedir.

Konu hakkında belgeli ve yakın tarihin anlaşılamaz taraflarına ışık tutan ilginç bilgiler “Selanik'ten İstanbul'a İpekçiler ve İsmail Cem” isimli kitapta bulunabilir..

Her Müslüman ve Türk evladının okumasını hararetle tavsiye ediyoruz…

Selanik'ten İstanbul'a İpekçiler ve İsmail Cem
Abdullah Muradoğlu
BAKIŞ KİTAPLIĞI

Adnan Menderes Sabetaycı Yahudi Bir Aileye Mensuptu!

adnan menderes, adnan menderes yahudi mi sabetaycı mı, dönmeler, mehmet şevket eygi, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetaycılık, sabetayist ne demek, sabetayistler, sabetayistlik
                                                                                 adnan menderes


ADNAN Menderes'in eşi Berrin hanımın, meşhur Dr. Nazım beyin yeğeni olduğunu biliyoruz.
Dr. Nazım, ünlü ve ileri gelen Sabataycılardandır, İttihadçıdır ve İzmir suikasti hadisesinde idam edilmiştir.
Bilindiği gibi Sabataycılar üç büyük kabileye ayrılır ve bunların araları hiç iyi değildir; hattâ zaman zaman aralarında dehşetli kapışmalar, hesaplaşmalar olmaktadır. İzmir suikastinde mağdur olup okka altına giren Sabataycılar, Karakaşlara mensuptur; onları ezenler de Kapancıdır. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra da böyle olmuştur.

Peki Sabataycı aşiretler niçin kendi aralarında bu kadar şiddetle çekişiyordu? Bu savaşın ardında büyük menfaatler, ikbal hırsları bulunmaktadır. İslâm tarihine bakınız, Müslümanın Müslümana yaptığını gâvur yapmamıştır. Sünnilerle Şiiler arasında asırlar süren kanlı savaşlarda nice şehirler yıkılmış, ülkeler tahrip edilmiş, kesilen kellelerden tepeler yapılmıştır.


Sabataycıların Yakubiler kolu, Kapancılara karşı Karakaşları desteklemektedir. Son birkaç yılda Türkiye Sabataycıları içinde, kapalı kapılar ardında hayli gizli ve çetin müzakereler yapıldı, üç aşiretin ileri gelenleri anlaşmaya, uzlaşmaya çalıştılar, lakin anlaşamadılar. İsmini vermek istemediğim bir Sabataycının Cumhurbaşkanı seçilmesi isteniyordu. ABD dışişleri bakanı Madamın da desteği alınmıştı. Lakin birbirine rakip ve hasım üç dönme aşiretinin kurmayları bu hususta bir türlü uzlaşamadılar. Sabataycı aday dışarıdan da baltalandı ve ülkenin başına geçme hayalleri söndü.

Gelelim Berrin hanım ile Adnan beyin durumuna. Adnan Menderes aile içi bir izdivaç yapmıştır; Evliyazadeler ailesindendir; hanımı da aynı aileye mensuptur. İzmir suikastinde asılan Maliye nazırı Cavid bey Sabataycıların en mutaassıp kolu olan Karakaşlara mensuptur. Dr. Nazım bey de Karakaşlar'dan Berrin hanım ve Adnan Bey de... Bir bomba daha: 27 Mayıs darbesinden sonra asılan dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu da... Asılanlar Karakaş, asılmalarına yol açanlar Kapancı...

Son yıllarda Kemal Derviş, İsmail Cem, Rahşan Ecevit, Mehmet Ali Bayar arasındaki çekişmeleri, zıtlaşmaları, entrikaları anlamak için çok şey bilmek gerekiyor. Mason locaları içinde bütün üyeleri Sabataycı olan localar vardır.

Biz Türkiyeliler ne yakın tarihimizi, ne de bugünümüzü biliyoruz. Tarih diye bir sürü maval, masal, martaval, mitos öğretiliyor.Yakın tarihimize ait ciltlerce kitap, külliyat yayınlandı. Bunların hangisinde Dönmelerin son devirdeki ihtilal, reform, inkılap, değişim faaliyetlerindeki rolleri anlatılmaktadır? Liselerde okutulan tarih kitaplarında bir kelime ile olsun Masonların, Dönmelerin rolünden, gücünden, tesirinden bahsediliyor mu?

Biz, Masonlar denilince tek, homojen, birlik ve beraberlik içinde olan gizli bir teşkilatı düşünüyoruz. Halbuki ülkemizde dört ayrı Mason teşkilatı bulunmaktadır. Bunların biri Kainatın Yüce Mimarı dediği Allah'a inanmayanı teşkilata üye kaydetmez. İlerici Mason grubu ise ateist veya agnostiktir ve bu ikisinin arasında geçimsizlik, soğukluk, kavga, çekişme vardır.

Sabataycılar diye tutturmuş gidiyoruz. Peki Sabataycılık nedir? Bunlar kaç gruba veya aşirete ayrılmaktadır? Hangi köşebaşlarını tutmuşlardır. Türk siyasetinde, Türk iktisadiyatında, Türk üniversitelerinde, Türk medyasında rolleri, ağırlıkları nedir?.. Bu gibi soruların cevabını veren ilmî, ciddî, tutarlı yayınlara sahip miyiz?

Sabataycılık bir buzdağıdır ve biz onun su üzerindeki yüzde birini görmeye çalışıyoruz, altta kalan doksan dokuz parçası meçhulümüzdür. Bu konularda belge mi yok, bilgi mi yok, kitap ve ilmî makale mi yok, arşivlerde vesika mı yok?.. Hepsi var ama bunları bir araya getirecek, tahlil edecek, bilahare terkib yapacak, ortaya dört başı mamur araştırmalar koyacak kafa yok, kültür yok, niyet yok.

Sabataycılık gizlilik üzerine kurulu bir lobidir. Onlar iki kimliklidir, taqiyye yapmaktadır. Üzerlerine ışık tutulması, açığa çıkmaları hiç işlerine gelmez. Onların işlerine gelmez ama biz de bu konuyu öğrenmek zorundayız. Türkiye'deki bu müzmin din-siyasî sistem kavgasını kimler çıkartmıştır? Yüz milyonlarca dolarlık servetlere sahip birtakım Dönme aileleri bu efsanevî zenginlikleri nasıl kazanmışlardır? Birtakım Dönmeler niçin İslâm'a ve Müslümanlara, medenî insanlara ve vatandaşlara yakışmayan bir şekilde saldırmaktadır? Sabataycılar niçin hukuk fakültelerinin ceza hukuku kürsülerine rağbet etmektedir? Vaktiyle, TCK 163'üncü madde ile ilgili bilirkişi raporları veren Sabataycılar niçin hep Müslümanların aleyhinde görüş beyan etmiştir?

Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır... Masonlar, Sabataycılar bilinmek istemeyebilir ama bizim de bilmeye, öğrenmeye, içyüzünü anlamaya hakkımız yok mudur?

Sabataycılar derken, birkaç aydan beri ortaya bir de Kürt Yahudileri konusu çıktı.Kendilerini Müslüman gösteren (Sünnî veya Alevî), fakat asıl kimlikleri Yahudi olan kişiler, aileler, gruplar varmış. Bunlar kimdir? Kendi hallerinde yaşayan vatandaşlar mıdır, yoksa Türkiye hakkında normal ötesi emelleri, planları mı bulunmakta? Kürt terör hareketinde bu Yahudilerin rolü, tesiri nedir? Türkiye'de şu anda 18 bin Musevî olduğu söyleniyor. Sabataycıları, Kürt Yahudilerini hesaba katarsanız bu rakam çok büyüyecektir.

Birtakım crypto-yahudiler din konusunda militanca hareket etmeseler fazla işkillenmeyeceğim. Lakin gerçekte Müslüman olmadıkları halde birtakım gizli Yahudiler niçin İslâm ve Müslümanlar konusunda militanca hareket etmektedir? Din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hürriyeti evrensel bir değerdir. Peki, birtakım Dönmeler bu hakkı ve hürriyeti bize niçin tanımak istemiyor?

Vatikan'da bulunan Fransızca bir belgeye göre, Manisa ve civarında bundan iki asır kadar önce 150 bin Yahudi göç etmiş; bunlar, Müslümanlar arasında Yahudi kimliği ile yaşamakta güçlük çekecekleri, dışlanacakları için kendilerini Bektaşi olarak göstermişler... Bu iddiaları, dedikoduları hangi tarihçiler, hangi fikir adamları, hangi akademisyenlerimiz inceleyip araştıracaktır?

Dedikodu ile tarih yazılmaz ama gerçeklere şüphelerden gidilir. Ortaya bir rivayet, iddia atılınca; ilmin ışığında incelenmeli, araştırılmalıdır. Yanlışsa yanlışlığı, doğruysa doğruluğu ortaya çıksın.

Son on yıldan beri ülkemizde çok vahim, çok garip hadiseler oluyor. GAP bölgesinde seksen küsur yabancı büyük şirket faaliyette bulunuyormuş.Bunların yetmiş küsuru Yahudi-İsrail kuruluşlarıymış ve hassaten Kürt Yahudilerini çalıştırıyorlarmış. Bu iddialar doğru mudur? Elde ne gibi sağlam bilgiler, belgeler, şahitler bulunmaktadır? Bunların açıklanması, araştırılması gerekmez mi?

Türkî cumhuriyetlerden Türkmenistan'da, Müslüman Türkmen gibi görünen, asıl kimlikleri Yahudilik olan büyük, nüfuzlu, güçlü bir taife varmış... Bu konuda nerede aydınlatıcı bilgi bulabiliriz?

Velhasıl bir sürü esrarlı, acayip, garip, akıllara durgunluk verecek cinsten hadiseler, rivayetler, dedikodular, söylentiler, iddialar içinde bunalmış vaziyetteyiz. Maalesef Türk toplumu bir bilgi toplumu değildir. Halkımız, aydın zümre, gençliğimiz uzun yıllardan beri uyutulmuş, afyonlanmış, sersemletilmiş, zekâ özürlü hale getirilmiş bulunuyor. Amerikalılar topraklarımıza çıktılar bile. Amerikan gemileri tanklar indirdi. Amerikalı personel için özel, USA standartlarına uygun sahra kenefleri getirildi. Uçak dolusu tabut ve ceset torbası getirildi. Biz ise hâlâ sayıklıyoruz: Meclis henüz izin vermemiştir... diye. Sabataycılar Türk toplumunda akıl bırakmadı!

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci-Yazar

Atatürk Dönmeydi. Yahudi Dönmesi. Nam-ı diğer Sabetaycı...

atatürk sabetayistti
atatürk sabetayistti

Atatürk Dönmeydi. Yahudi Dönmesi. Nam-ı diğer Sabetaycı...

"Bizler Maymunlarız..." Mustafa Kemal Atatürk..


atatürk sozleri
atatürk sozleri

İnsanlar, süfreler gibi sulardan çıktılar en önce...
İlk ceddimiz balıktır. İşler daha da ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler.

Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır!

M. Kemal Atatürk

(Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk Tarih ve Dil Kurumu Hatırat s.53)

*

Selanik Yahudisi M. Kemal ve ekibinin bir tek amacı vardır; Hile ile idaresini ele geçirdikleri Müslüman Türkleri İslam’dan Uzaklaştırmak...

Bunun için her dönemde, dünyada denk gelebildiği ne kadar sapkın inanç varsa ilan etmiş ve savunmuştur... İlan ettiği bu fikir ve inanışlar birbilerine zıt da olsalar bunu yapmıştır.

Bazen Şâmân, bazen Komünist, bazen de Darwinist... Bazen laik, bazen de demokrat olmuştur.

Hedef bellidir; Türkler ve sair Müslüman kavimler din-iman-ahlak olarak çöksünler ve binbir farklı inanç, fikir ve askiyonla birbirlerine düşsünler ki bu sayıca az Yahudi milleti dünya üzerinde hakimiyet kurup Önce yıktıkları Osmanlı topraklarında İsrail'i kurabilsinler, sonra da Vadedilmiş topraklar da Büyük İsrail'i kurabilsinler...

Ve, Yahudiler kimseyi Yahudi yapmak davasında değillerdir. Onların inanışına göre Yahudi olunmaz yahudi doğulur... Yahudi olmayanlar Yahudilere hizmet etmekle görevli kır hayvanı mesabesindedirler... Yahudiler bunlara karşı akıllarına gelen her şeyi yapmakta özgürdürler....

Alparslan(Hüseyin Feyzullah) Türkeş'in Bağlı Olduğu Yahudi Tarikatı

türkeş
türkeş

ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN BAĞLI OLDUĞU "ARUSİ TARİKATI" Müslüman gözüken Yahudi Tarikatıydı. Şeyh Harun KAN = “Aaron Kanduyati” idi.

Araştırmacı Yazar Soner Yalçın "Beyaz Müslümanların Sırrı Efendi-2" kitabıyla gündemde.. Kitapta inanılmaz iddilar ortaya atılmış… Soner Yalçın kitabının ilk bölümünde Sebatayistlerin müslüman tarikatlara girdiklerini,tarikatlara girerek sebatayist kimliklerini sakladıklarını iddia ediyor.


HARUN HOCA “AARON KANDUYATİ” KİMDİR?


Beyaz Müslümanların Sırrı Efendi-2 kitabında Nakşibendi şeyhi Harun Hoca ilginç yaşam öyküsüyle başlıyor. Meşhur Nakşibendi şeyhi Harun hoca kimdir? Soner Yalçın Harun Hoca’nın kimliği hakkında ilgi çekici bilgiler veriyor… Şimdi sıkı durun Haron Hoca’nın asıl adı Aaron Kanduyati’dir. Aaron Kanduyati İspanya’dan Türkiye’ye göç etmiş Sefarad Yahudisi, 1931 yılında Çanakkale’nin Gelibolu İlçesinde doğuyor, daha sonra Istanbul’a geliyor ve İstanbul’a geldikten sonra müslümanlığı kabul ediyor, Harun adını alıyor. Aaron Kanduyati Müslüman olduktan sonra a Arusi Tarikatı’nın şeyhi Aziz Çınar Efendi’ye bağlanıyor. Musevilikte Aaron adı Hz Musa'nın kardeşinin adı Aaron,dinimizin kitabı Kur’an ı Kerim de ise Harun olarak geçiyor.

Aaron Kanduyati Müslüman olduktan sonra, Aziz Çınar Efendi’ye bağlanıyor ve adını da bu kez, Kur’anı Kerim’de ki Hz. Musa’nın ağabeyinin adı Harun olarak değiştiriyor, sonra kendisi de bir şeyh, Harun Hoca oluyor.

Aaron Kandiyoti, Kasımpaşa Rifai Şeyhi Muhiddin Ensari’nin huzurunda müslüman olduktan sonra,Istanbul’da Arusi Şeyhi Aziz Çınar Efendi’ye bağlandı. Aziz Çınar Efendi müridini hep sevdi, korudu ve kolladı, önünü açtı ve kendisi gibi şeyh olmasını sağladı. Aaron Kandiyoti’nin müslüman olduğu öğrenilince, Sanhedrin konseyi kararı ile sinagogdan atıldı ve Istanbul Müftülüğü’ne başvurup resmen Müslüman oldu ve “Harun Kan” adını aldı.

Soner Yalçın ilginç bir noktaya temas ediyor kitabında,

” Aaron Kandiyoti, müslüman olduktan sonra, teyzesi aracılığıyla Edirne Yahudi cemaatinden Anna’yla Beyoğlu Zülfaris Sinagogu’nda evlendi. Söylenenlere göre Anna’nın ailesi yoksuldu, drahoma (başlık parası) vermemek için kızlarının Harun Hoca’yla evlenmesine izin vermişlerdi.. . Anna Kandiyoti Harun Hoca ile evlendikten sonra dinini değiştirmedi, girdiği bu çevreye uyum için, ‘Handan’ adını kullandı. Ama inancını hiç değiştirmedi.”Harun Hoca’ya müritleri eşinin neden dinini değiştirmediğini sorduklarında,eşinin Yahudilikte ısrar etmesinin önemli olmadığını şu sözlerle anlatmaya çalışıyordu. “Hz Muhammed Efendimiz de, Hayber Kalesi’nde esir alınan Yahudi kızı Safiye’yle evlenmedi mi? Safiye Yahudi akrabalarıyla görüşmeyi sürdürmedi mi? Hatta Yahudi yeğenine mirasının üçte birini vermedi mi?” Müritleri Harun Hoca’ya bu anlattıkları karşısında, Safiye’nin müslüman olduğunu söyledilderinde ise, onun cevabı net oluyordu: “Islam’da zorlama yoktur.”

Müslüman olup “Harun Hoca” adını alan Aaron Kandiyoti’yi Yahudi cemaati dışladı, ailesi ise Israil’e göç etti. Harun Hoca zaman zaman Israil’e ailesini görmeye gidiyordu. Belki de Yahudi cemaatinden dışlanmanın ve ailesinin de uzak bir ülkeye taşınmasının etkisiyle Harun Hoca, kendine Mason Geometri Locası’nda yeni bir çevre yarattı. Müslüman kimliğini almak için gittiği doğum yeri Çanakkale’ye de, bu mason locasının üstad-ı muhteremi götürdü onu. Harun Hoca ilginç bir kişilik, başına kırmızı bir takke giyiyor ve bütün dergahları dolaşıyordu. Dergah olarak kullandığı evinin bir odası, genellikle İstanbul ve İzmir’in zengin aileleriyle dolup taşıyordu. Yemekler kadınlı erkekii yeniliyor, aynı odada zikir yapılıyordu.Bu törenlere bazen şarkıcı Çelik’in annesi de katılıyor, güzel sesiyle ilahiler söylüyordu. Gelmediği zamanlar sesinin olduğu kasetler dinleniyordu. Harun Hoca ile ilgili kitapta anlatılan bir efsane ise son derece ilginç:

“Güya Arusi Şeyhi M. Aziz Çınar vefat ederken, Harun Hoca’ya verilmesi için son icazetini halifesi Celal Efendi’ye bırakmıştı. Fakat Celal Efendi, ‘Yahudi dönmesine icazet mi verilir?’ diyerek vermemişti. Ve o gece Celal Efendi vefat etmişti. Diğer Halife Bahaeddin Efendi korkusundan bu icazeti Harun Hoca’ya ulaştırmıştı! Harun Hoca da bu icazetle Arusi şeyhi olarak tasavvuf aleminde yerini almıştı…Aaron Kandiyoti’nin ‘şeyhliğe’ yükselmesine karşı çıkanların dayanakları Kuranı Kerim’di. Maide Suresi’nin 51. ayetini gerekçe gösteriyorlardı:‘Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veliler edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridirler. Sizlerden kim onlan veli yaparsa o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalim toplumu doğru yola itmez.’

Sebataytistlert Mesih gelene kadar, yaşadıkları toplumu müslüman olduklarına inadırmak için Müslüman ismi almış, Müslümanlar gibi dini inaçlarını yerine getirmiş vb ritülleri yapmış gibi davranıyorlardı. Bu görüntü içinde Tarikatlara ,Tekklere-dergahlara gitmek de vardı. Yoksa Yahudi Kabalasına yakın buldukları için mi sufi dergahlarına gidiyorlardı?

Soner Yalçın Efendi kitabının ikinci bölümünde Sebatiyizmin İslami tarikatlarla ilişkisinin araştırmış. Muhafazakar kesim içinde kimler sabetayist? Bu sabetayistler girdikleri tarikatları ve dergahları nasıl etkilediler? Ve Türk siyasetine etkileri ne oldu?“Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi- 2” adlı kitap, tam 100 yıllık Sabetayizm tartışmasında ilk kez muhafazakar kesimi mercek altına alıyor. Soner yalçın kitabında bu soruların Türkiye’de sorulmadığını iddia ediyor. Soner Yalçın Beyaz Müslümanların Büyük sırrı Efendi 2 kitabında bu sorunun yanıtını verdiğini iddia ediyor.. Sebatayizmin bir Türkiye gerçeği olduğunu amacının insanların inacına karışmak olmadığını altını çizerek belirtiyor.

Türkiye'de bir buçuk milyon kripto (gizli) Yahudi bulunuyor...


dönmeler, gizli yahudiler, kürt yahudileri, mehmet şevket eygi, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetaycılık - sabetayistler, sabetayistlik, üsküdar'daki mezarlıkta yatanlar gizli kripto yahudiler
                                                             Türkiye Yahudi

Türkiye İsrail münasebetleri konusunda tam bir kafa karışıklığı var. Bazıları one minute çıkışlarına bakarak, iki devletin ilişkilerinin kötüleştiğini sanıyor. One minute, buzdağının su üzerinde göze görünen yüzde bir kısmıdır, yüzde doksan dokuzu görünmez.

İsrail ile Türkiye arasında çok gizli tutulan anlaşmalar bulunmaktadır. Bunlar yürürlüktedir.

BOP çerçevesi içinde ABD Ortadoğu'da bir takım manevralar çevirmekte, Türkiye'yi bu konuda kullanmaktadır.

Türkiye'deki resmî Yahudi sayısı şu anda 15 bin civarındadır. Bunların yanında bir de bir buçuk milyon Kripto Yahudi bulunmaktadır.

1. Sabataycılar.

2. Alevî Bektaşi kılığına girmiş Yahudiler.

3.Müslüman görünen Kürt Yahudileri.

Kuş kadar aklı olan bir insan, bu bir buçuk milyon Yahudinin Türkiye'yi ellerinde oynatacaklarını bilir, anlar ve kavrar.

Medyada onlar, finans ve bankada onlar, iktisat ve ticarette onlar, ihracat ve ithalatta onlar, üniversitelerde onlar...

Tekelleri biraz kırıldı ama hâlâ çok güçlüdürler.

İslâmî kesime, İslâmcılık hareketine, siyasal İslâm'a, islâmî hizmet ve faaliyetlere sinsice sızmışlardır.

Onlar Osmanlı sistemini, Türkiye'nin kültürel gerçeklerini bizden iyi bilen yetenekli uzmanlara sahiptir.


İslâm'da olmayan bir şey Yahudilikte vardır, mübahtır:

Bir Yahudi, Musevilik dinini yüreğinde saklamak şartıyla dıştan Hıristiyan ülkelerinde Hıristiyan, Müslüman ülkelerinde Müslüman görünebilir, yani iki dinli olabilir.

İsrail'in Türkiye'yi kayb etmek gibi bir lüksü yoktur. Türkiye'yi kaybederlerse İsrail devleti kısa zamanda sona erer.

Şu anda islâmî kesimde on kadar çok büyük, yüz kadar büyük, binlerce orta ve küçük cemaat, hizip, fırka, grup, klik vardır. Bunların içine ajanlar, casuslar, provokatörler, yönlendiriciler sızmıştır.

Sakala, sarığa, cüppeye, şalvara önem veren tarikatin içine sakallı, sarıklı, şalvarlı casuslar sokarlar. Herifler gündüzleri sâim, geceleri kaim görünür, yapacaklarını yapar.

Vaktiyle Moiz Kohen efendi, asıl adını gizleyip, buram buram Oğuz Türkü kokan Tekin Alp adıyla Türkçülük, milliyetçilik yapmamış, "Kahr olsun şeriat!.." diye bağırmamış mıydı?

Boşuna söylememişlerdi: Yirminci asırda Yahudiler iki devlet kurdular diye...

Türkiye halkı bin bir sıkıntı çekerken tank tâmiri bahanesiyle İsrail'e milyar dolar ödemedik mi? Soruyorum: Tanklar tâmir edildi mi, bize geri verildi mi? Heyhat ki heyhat...

Türkiye sebze, bakliyat ve hububat tohumlarını İsrail'den satın alıyor.

Bugünkü düzen ve sistemde hiçbir iktidar İsrail ile yapılmış olan gizli anlaşmaları çiğneyemez.

Buzdağının su üzerinde görünen yüzde birinin sahnesinde birtakım tiyatrolar oynansa da Türk-İsrail birlikteliği devam edecektir.

Bazı çok akıllılar "Türkiye İsrail'i dize getirdi...İsrail'i rezil etti... İsrail bizden çok özür diledi... İsrail Türkiye'den tir tir titriyor..." gibi gülünç ve gerçek dışı açıklamalar yapsalar da...

Genelkurmay başkanlığımızda çok gizli bir İsrail Odası varmış. Buraya birkaç kişi girebiliyormuş...Siz bu riyavetleri duymadınız mı?

Türkiye ile İsrail arasındaki çok gizli anlaşmaların mahiyeti nedir? Bilen yok...

One minute demekle bu anlaşmalar hükümden ve yürürlükten kalkıyor mu?

ABD ve İsrail Ortadoğu'da iki büyük İslâm ülkesini savaştırmak istiyormuş.

Vaktiyle Irak ile İran'ı savaştırmamışlar mıydı?

Buzdağının, görünmeyen yüzde 99'unda neler var acaba?

Mehmet Şevket Eygi
Araştırmacı Yazar
22 ŞUBAT 2010

Sabetaycı Gizli Yahudilerin Okulları ve Üniversiteleri

ışık okulları
ışık okulları

Ülkemizde cemaat okulları, üniversiteleri, hayır kurumları bulunmaktadır. Meselâ:

Robert College Amerikan Evangelist misyonerlerinin okuludur.

İstanbul’daki Notre Dame de Sion Fransız Katolik okuludur.

Sabataycı cemaatin veya lobinin de okulları ve üniversiteleri vardır. Bunu inkâr etmek “Biz Atatürk okulları ve üniversiteleriyiz” demek gerçeği değiştirmez ki.

Heybeliada’daki Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nda da baş köşede Atatürk resmi vardı. Atatürk resmî var diye o okul Atatürkçü mü olur?

Atatürk resmi olmayan bir tek İmam-Hatip okulu, İlahiyat fakültesi gösterebilir misiniz?

Evet ülkemizde Sabatay (Avdetî, Selanik dönmesi) okulları vardır. Bunların pîri Selanikli Şemsi efendidir. Şemsi efendinin asıl adı Şimon Zvi’dir. Ve kendisi gizli Sabataycı hahamıdır.

Sabataycı okulları ve üniversiteleri Atatürkçülüğe hizmet perdesi altında ne yaparlar? Sabataycılığa hizmet ederler. Kendi çocuklarını “iyi” yetiştirirler, Müslüman çocuklarını da kendilerine benzetmeye çalışırlar.

Sabataycıların Sabataycılığa hizmet etmeleri normaldir. Katolik Katolikliğe, Evangelist Protestanlığa, Bahaî Bahaîliğe, Yahudi Yahudiliğe hizmet eder.

Müslümanlar İslâm’a hizmet ederler mi? Maalesef hepsi hizmet etmez. Yahudiliğe, Nasranîliğe, misyonerliğe, Sabataycılığa hizmet eden nice Müslüman biliyoruz.

Türkiye’de Sabatay cemaatinin okul ve üniversiteleri vardır. Bu gerçeği kimse inkara yeltenmesin.

İşin vahim tarafı bu değildir. İmam-Hatip okulları ve İlahiyat fakülteleri dahil bütün Türkiye okullarında Sabataycılığın ağır baskı ve etkileri bulunmaktadır.

Bizdeki resmî millî eğitim Sabataycılığa uygun bir eğitimdir.

Resmî ideolojide haddinden fazla Sabataycılık tuzu biberi salçası bulunmaktadır.

Sabatay Sevi, Şimon Zvi, Moiz Kohen Tekin Alp ve daha nice Sabataycı ve Yahudi, modern Türkiye’nin kurucuları heyetine dahildirler.

Bir alimler, araştırıcılar ekibi kurulsa ve bunlar sağlam bilgilerin ve belgelerin ışığında son iki yüz yıllık tarihimizin ihtilallerini, darbelerini, yeniliklerini, değişimlerini inceleseler bu dediklerim gün ışığına çıkacaktır.

Tevhid-i Tedrisat devrimi “Tevhidî Tedrisat”a karşı yapılmıştır.

Sayın Kültür Bakanımız “Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Mektebi” mutlaka açılacaktır dedi.

Peki soruyorum: İslâm medreseleri de açılacak mıdır?

Hiç sanmam. İslâm medreselerinin açılması Sabataycılığa aykırıdır.

Yazık! Şu İslâm memleketinde Sabataycılar kadar hürriyet ve haysiyetimiz yok.

Mehmet Şevket Eygi
Araştırmacı Yazar

Sabetaycıları Araştırmak SUÇ DEĞİLDİR..

terakki vakfı okulları
terakki vakfı okulları



GEÇENLERDE Sky-Türk televizyonunda Sabataycılık konusunda beyan ettiğim bazı fikir ve görüşler birtakım Sabataycıları ve Sabataycı-severleri rahatsız etmişe benziyor. Bu husustaki tenkit ve itirazlara verdiğim cevapları aşağıda okuyacaksınız:


1. Sabataycılık konusunu kurcalamaya, araştırmaya ne hakkınız var?

Cevap: Bilgi edinmek, incelemek, araştırmak, yasal sınırları aşıp taşmamak şartıyla tenkit etmek insanların ve vatandaşların temel haklarındandır. Ülkemizde Sabataycılık diye önemli bir mesele vardır. Merak ediyoruz, inceliyoruz, araştırıyoruz, tenkit edilecek tarafları varsa -kendimize göre- tenkit ediyoruz. Bunda gocunacak, tedirgin ve rahatsız olacak ne var?


2. Sabataycılar birtakım gizli sinagoglarda ibadet ediyorlarsa bundan sana ne? Adamların gizli hallerini araştırmak ahlâka ve din hürriyetine aykırı değil midir?


Cevap: İslâm, Hıristiyanlık, Musevilik, Budizm, Hinduizm gibi dinler hakkında araştırma yapılıyor mu? Bu konuda yüzbinlerce kitap, makale yazılmış mıdır? Sabataycılık da bir dindir, onunla ilgili araştırma yapılması, bilgi edinilmesi de çok tabiîdir. Böyle bir şeyin ahlâka aykırı hiçbir tarafı yoktur. Aksine, insanlar bilgilendirildiği için ahlâken tebrik ve takdire şayan bir çalışmadır.

3- Sabataycılarla niçin ilgileniyorsunuz?Bırakın adamlar huzur ve rahat içinde kendi dinlerine göre yaşasınlar...

Cevap: Mesele o kadar basit değildir. Çünkü onlar iki kimliklidir. Dıştan Türk ve Müslüman görünüyorlar; asıl kimlikleri ise Yahudiliktir, yani Gizli Yahudidirler. Onların bu ikili kimliği biz Müslümanları çok yakından ilgilendiriyor ve itiraf etmek gerekirse tedirgin ediyor. Hepsi için söylemiyorum ama onların bazılarının cuma günü camide namaz kıldıkları, cumartesi günü ise gizli sinagogların da Sabataycı, Yahudi âyini yaptıkları söyleniyor. Tabii ki, böyle bir durum bizi yakından ilgilendirir ve rahatsız eder. Bu gibi kimseleri tanımak isteriz. Onların gizlenmek hakları varsa, bizim de bilmek, aydınlanmak, öğrenmek hakkımız vardır. Yeter ki, insan haklarına, adalete, ahlâka aykırı bir şekilde olmasın.

4. Sabataycılar sizin camilerinize, namazlarınıza karışıyor mu?

Cevap: Öyle bir karışıyorlar ki... Ezan Türkçe okunsun, namazda Kur'ân okunmasın, Türkçe tercümesi okunsun diyenler kimlerdir? Yakın tarihimizde Müslümanların temel haklarını, din ve ibadet hürriyetini, inandığı gibi yaşamak hakkını ihlâl edenler çoğunluk itibarıyla Sabataycılar ve onların kendilerine benzetmiş olduğu "Benzetilmişler" değil midir? Büyük bir ilimizde, üzerinde ayetler, kutsal kelimeler yazılı tarihi mezar taşlarını lâğım kapağı olarak kullandırtan meşhur bir vali ve belediye reisi onlardan değil midir? Gazetelerde, televizyonlarda bu milletin din ve inanç hürriyetine saldıranlar onlar değil midir? Onlar böyle yaparken suç olmuyor da biz Müslümanlar onları tanımak, içyüzlerini ve asıl kimliklerini araştırmak istediğimiz zaman niçin suç oluyor, kabahat oluyor? Efendiler biraz mâkul olunuz!

5. Sabataycılar, 70 milyonluk halkın içinde küçük bir azınlıktır. İşi fazla büyütmüyor musunuz?

Cevap: Onların kelle sayısı önemli değildir. Önemli olan nitelik, ağırlık, tesirdir. Onlar sayıca azdırlar ama bütün köşebaşlarını, bütün subaşlarını ele geçirmişler, bütün temel müesseselerde kontrolu sağlamışlardır. Medyada, üniversitelerde; büyük iş, finans, bankacılık, iktisat faaliyetlerinde, fikir ve kültür hayatında ezici ve baskın hakimiyetleri bulunmaktadır. Her taşın altından bir Sabataycı çıkmaktadır. Burada açıkça zikr edilmesi sakıncalı olan birtakım kurumlara da sızmışlardır. Onların önemi, ağırlığı, tesiri hakkında ne söylenilse azdır. Yakın tarihimize damgalarını vurmuşlardır. Devletimize, halkımıza, ülkemize zarar veren müzmin din-devlet zıtlaşmasını ve kavgasını onlar çıkartmışlardır, onlar körüklemektedir, onlar sürdürmektedir. Dünyada hangi medenî, ileri, hukukun üstünlüğünü tanımış, temel insan haklarına bağlı ve saygılı, demokrat ülkede böyle bir kavga vardır, sürmektedir? İddia ediyorum: Sevgili Türkiyemizin çok vahim, çok zararlı, çok tahripkâr genel bir kriz içinde bulunması Sabataycıların siyasetleri ve stratejileri yüzündendir. Ciddî ve objektif araştırmalar yapıldıkça bu konu daha da açığa ve aydınlığa çıkacaktır.

6. Sabataycılar laiklik taraftarı ve âşığıdır. Sen ise laikliğe karşısın, bu yüzden o zavallılara çatıyorsun, düşmanlık ediyorsun...

Cevap: Dünyada bin türlü laiklik bulunmaktadır. Stalin, Enver Hoca, Kamboçya kasabı Pol Pot, Mao da laiklik taraftarıydı, onların da kendi laiklikleri vardı. Laiklik devletin dine, dinin devlete karışmamasıdır. Sabataycıların laikliği nasıl laikliktir? Bu hususta fazla konuşmaya lüzum yoktur, manzara ortadadır. Bu ülkede laikliği saptıran, çığırından çıkartan, uygulamada din düşmanlığı haline getirenler Sabataycılar ve onlara benzetilmiş olanlardır?


7. Sabataycıları kıskanıyorsun, onlar yüksek makamlara çıkıyor, iyi para kazanıyor, onlara haset ediyorsun...

Cevap: Evet yüksek makamlara çıkıyorlar ama nasıl çıkıyorlar? Ehliyetleri, liyakatları olduğu için mi, yoksa birbirlerini destekledikleri ve köşebaşlarına hep kendilerinden olanları getirdikleri için mi? Çok kazandıkları, bu ülkenin rant ve nimetlerinin kaymağını onların yediği de mâlumdur. Nüfusları belki yüzde birdir, belki de bu yüzde birin bile altındadır ama Türkiye'nin rantının, gelirinin yüzde altmışını onların kazandığı söylenmektedir. Ülkemiz gelir dağılımı bakımından dünyanın en adaletsiz, en dengesiz ülkelerinden biridir. Bu adaletsizlikte, dengesizlikte Sabataycıların tuzu biberi çoktur. Onlara haset etmiyorum; onları tanımak, öğrenmek, istiyorum. Ülkemin, devletimin, halkımın, haklarını korumak istiyorum. Kendi kimliğimi, millî kültür ve kişiliği, toplumdaki sosyal uzlaşmayı, millî barışı sağlamak istiyorum. Tarihî ârızaları ve kazaları gidermek, tâmir etmek istiyorum.

Netice olarak şunu beyan etmek isterim: Sabataycıları incelemek, araştırmak, onlar hakkında sağlam ve ciddî bilgiler edinmek, bu konuda istihbarat ve çalışma yapmak kanunen suç değildir, ahlâken çirkin bir şey değildir. Aksine ülkeye ve kültüre hizmettir. Biz farklılıklara, çeşitliliğe, temel insan haklarına karşı değiliz, taraftarız. Ancak her şeyin açık ve şeffaf olmasını isteriz. İki kimlikliliğe, gizli kapaklı işlere; ülke, halk ve devlet üzerinde kurulmak istenen hegemonyalara hakimiyetlere, saltanatlara karşıyız. Noktaların, (i)lerin tam üzerine konulmasını isteyenlerdeniz. Kendi halinde Sabataycılarla bir alıp vereceğimiz yoktur. Lakin militan, agresif, jakoben, fanatik ve kültürü dejenere etmeye çalışanlarla, ülkenin rantlarını adalete ve insafa aykırı olarak elde edenlerle, emanetleri ehil olanlara değil, kendilerinden olanlara verenlerle alıp vereceğimiz vardır.

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci Yazar
(07.05.2004)

Türkiye'yi kim kurdu? İsrail'i kuranlar mı Türkiye'yi kurdu?

Türkiye'yi Kim Kurdu? İsrail'i Kuranlar mı Türkiye'yi kurdu?

Osmanlı Yahudi Cemaati ve 1908 Devrimi" başlığı altında ilginç bir yazı dikkatimi çekti. Daha önce burada İngiliz elçisinin İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin iktidara gelişiyle birlikte ülkesini bilgilendirirken "Meraka mucip bir hadise yok. İyi niyetli çocuklar göreve geldiler" şeklinde işlerin yolunda olduğuna dair mülahazasını konu edinmiştim. Zaten o "iyi niyetli çocuklar" koskoca bir imparatorluğu on yıllık bir süre içerisinde parçalayıp heder etmişlerdir.

İttihad ve Terakki Cemiyeti içinde "Yahudi Faktörü" ise her zaman konuşula gelmiştir. Zaten dikkatimi çeken de yazıda konuyla ilgili "sivri retorik ve asılsız iddialardan" söz edilirken, "İTC(İttihad ve Terakki Cemiyeti" güdümlü "Jön Türk" hareketindeki Yahudi varlığı mevzu ediliyordu. Şöyle ki:

"... Selanik Yahudisi olan Alber Fua, İTC'nin en önde gelen destekçileri arasındadır...


"İTC'nin Selanik merkezli iç teşkilatında Yahudi katılımı daha belirgindir. Kuşkusuz en önemli Yahudi üye Selanikli bir avukat ve yüksek seviyede bir Mason olan Emmanuel Karasso'dur. Üye olduğu yurt dışı bağlantılı Mason Locasındaki konumu, Karasso'nun imkânlarını İttihadçı komplocular için seferber etmesini sağlamıştır."

Meşrutiyet'in ilânının 100. yılı münasebetiyle bu incelemeyi yapan Paul Bessemer'in bundan sonraki söyledikleri daha ilginç boyuttadır:

"Karasso'nun - atılgan ve küstah sosyal yüzü bir yana- Yahudi, İttihadçı ve Mason kimliği, o zaman olduğu kadar, şimdi de İTC'nin bir Yahudi/Mason cephe örgütü olduğunu iddia edenler için bir kanıt niteliği taşır. Yine de, bütün göz önündeliğine karşın Karasso, hiçbir zaman İTC'nin merkez komitesi üyesi olmamış, kayda değer bir politik görev üstlenmemiştir. Her ne kadar başarısızlıkla sonuçlanan 1909 karşı devrimi sonrasında Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirildiğini bildiren heyette yer almış, savaş sonrasında karne/tedarik işlerinin başına getirilmiş ve bundan da okkalı bir kazanç sağlamışsa da, şöhreti değil ama esas görevi ve harekete katkısı 1908 Devrimi garantiye alındığında bitmiştir."

Bessemer'in paradoksu burada başlamaktadır. Karasso'nun Sultan II. Abdülhamid'e hal kararı bildiren heyetin içinde yer almasını adeta önemsiz addetmektedir. Gerçekten onca mebus içinden Karasso'nun seçilmesi çok sıradan bir hadise midir? Bu birincisi. İkinci olarak Karasso'nun resmi nitelikte bir görev almasına gerek var mıdır? Üçüncüsü, iaşe işinin başına getirilmesi ve yazarın ifadesiyle okkalı kazanç sağlaması basit bir şey midir? Abdülhamid hal edildikten ve planları gerçekleştikten sonra Karasso'nun cemiyette aktif olarak devam etmesinin bir anlamı var mıdır?

Bunları bir yere not ederek yine Bessemer'in söylediklerine kulak verelim:

"II. Meşrutiyet Dönemi'nde (1908- 1918) önemli rol oynayan diğer İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı Yahudiler arasında Hahambaşı Haim Naum Efendi ile avukat kardeşler Avram ve Aşar Salem Efendi ile Nissim Russo, Nissim Mazliyah ve Samuel İsrael sayılabilir.

"Bunlardan ilki, yalnız Yahudi Cemaatinin çoğunluğunun desteklediği "asimilasyoncu" ya da "Alliance" fraksiyonunun lideri olarak da seçilmiştir. Hahambaşı Haim Naum Efendi, hem ateşli bir İttihadçı, hem de Yahudiler ve hatta kimi Avrupa devletleriyle İTC arasında dolaylı bir diplomatik kanal olarak, Jön Türk dönemi boyunca - İTC'nin onayıyla - bu görevi korumuştur..."

Muharrir Hahambaşının daha sonra İTC'nin iktidarı kaybetmesinden sonra işlevini yitirdiğini belirtir. Yazarın en ilginç bulduğu Yahudi ise, Samuel İsrael'dir.

Samual İsrael'in kariyerini hukuk alanında yaptığını, soyadını "İzisel" olarak değiştirdiğini belirtir. Sonra da Samuel İzisel'in Hareket Ordusu içinde "kahramanca" yer aldığını belirttikten sonra şu ifadelere yer verir:

"Hareket Ordusu içinde yer almak ona polis teşkilatında bir yer açmış, sonunda da İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığı'na kadar yükselmesini sağlamıştır. Bu görevdeyken cesaret madalyaları alan İsrael, İttihadçı üçlü lider kadrosunu iktidara getiren 1913 Bâb-ı Âli Baskını'na katılmıştır. Mehmet Şevket Paşa'nın suikastçılarını yakalamak için giriştiği çatışmada yaralanmış, mütareke sırasında görevden alınmıştır..."*

Yazar, İsrael'in Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra ise yeniden göreve atanarak yirmi yıl daha vazife yaptığını belirtir.

Bütün bu okumalar dahi İttihad ve Terakki Cemiyeti içinde ciddi bir Yahudi varlığının işaretidir. Öte yandan yazarın Karasso'dan bahsederken "Yahudi/Mason cephesi"ne vurgu yapması da anlamlıdır. Yazar her ne kadar İTC'de Yahudi/Mason ağırlığının fazla olmadığını savunurken bahsettiği isimler dikkat çekicidir. Şayet bahsi geçen isimler incelenip, araştırılırsa Osmanlı'nın yıkılmasında Yahudi/Mason ittifakının dahli daha belirgin bir biçimde ortaya konulabilir...

* İkinci Meşrutiyet'in İlânının 100. Yılı, (Paul Bessemer, Osmanlı Yahudi Cemaati ve 1908 Devrimi), Vehbi Koç Vakfı- Sadberk Hanım Müzesi, İstanbul 2008, s. 30- 35.

Fahri Güven
Araştırmacı Yazar
22 Şubat 2009

Türkiye'de Dinsiz Milliyetçiliği Yahudiler ve Sabetaycılar Çıkarttılar


atatürkün hayatı
atatürkün hayatı
"Bu memlekette dinsiz milliyetçiliği, dinsiz Türkçülüğü Yahudiler ve Sabataycılar çıkartmıştır.Yahudiler Türkler için, İslâm’ın dışında ideolojiler, dünya görüşleri icat etmek istiyorlardı."

----

Geçenlerde, yayıncılık yapan bir dostum, vefat etmiş bir kimsenin kitaplarının basım haklarını varislerinden almak için müzakereler yapmış. Merhum müsbet bir kimseymiş ama varisleri dinsiz. Ergenekoncu imiş. Konuşma esnasında, milliyetçilik kelimesine itiraz etmişler. Bunda din ve muhafazakârlık var, biz ulusalcılıktan başka bir şey kabul etmeyiz demişler. Bu dinsiz imansız ulusalcılıkta, iç ve dış Yahudilerin hayli tuzu biberi bulunmaktadır.

Bendeniz son 60 yıl içinde hayli milliyetçi tanıdım, bazıları ile yakın dostluğumuz oldu. Hepsi de İslâm’a saygılı idi. Bir kısmı namazlı abdestli dindardı. Bir kısmı dindar olmasa bile dine hürmetkârdı. Asla dinsizlik yapmazlardı.

Bu memlekette dinsiz milliyetçiliği, dinsiz Türkçülüğü (Bütün milliyetçilere ve Türkçülere dinsiz demiyorum. Böyle bir şey büyük haksızlık ve terbiyesizlik olur) Yahudiler ve Sabataycılar çıkartmıştır.

Yahudiler Türkler için, İslâm’ın dışında ideolojiler, dünya görüşleri icat etmek istiyorlardı.


Bir Macar Yahudisi olan Arminius Vambery bunlardan biridir. Pan-Türkizm kelimesini ilk o çıkartmıştır. Hem Sultan Abdülhamid’e danışmanlık yapıyor, hem de gizlice British Foreign Office ve Lord Palmerston hesabına çalışıyordu. Türkçe’yi o kadar iyi biliyordu ki, İstanbullu derviş Reşid efendi kılığında, o tarihlerde henüz Rusya pençesine düşmemiş Orta Asya ülkelerinde İngiltere hesabına casusluk yapmak maksadıyla seyahat etmiş, notlarını kocaman bir kitap halinde yayınlamıştır.


Yine bir Yahudi olan Leon Kahun, Müslümanlara Türkçülük aşılamak için “Türkçü” romanlarve tarih kitapları yazmıştır. “Introduction á l’Histoire de l’asie” adlı kitabında Pan-Türkizm telkinatı yapar.

Bir İngiliz Yahudisi, Arthur L. David, kitabında Türklere, üstün oldukları şuurunu aşılamak ister.

Jön Türklerin liderinden biri bir İtalyan Yahudisi olan ve B’nai B’rith locası mensubu Emmanuel Karasu’dur. Sultan Abdülhamid devrinde, 1890’da Selanik’te Jön Türk fesat hareketini başlatmıştır. Bu Yahudi aynı zamanda “Makedonya’nın Yeniden Dirilişi” adlı Mason locasının üstadı idi. Osmanlı’nın ve Hilafetin yıkılması için çalışmıştır. 1908 Meşrutiyetinden sonra İttihatçılar bu adamı mebus (milletvekili) yapmıştır.

Jön Türk gazetesini Rus Yahudisi Vladimir Jabotinzky çıkartmıştır. Bu gazeteyi Felemenk (Hollanda) Yahudilerinden, adı geçen ülkenin kralının bankeri olan Jacob Kann desteklemekteydi.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Osmanlı zamanında Selanik Hukuk Mektebi müderrisliği (profesörlüğü) yapmış olan Moiz Kohen, TekinAlp takma adıyla milliyetçi ve Türkçü kitaplar yazarak, Türkleri dinden uzaklaştırmaya çalışmıştır.Bu kitaplarından birinde “KahrOlsun Şeriat” başlıklı bir bölüm bulunmaktadır.

Demek istediğim şudur:

İslâm’a düşman Türkçülüğü ve milliyetçiliği Müslüman Türkler değil, Yahudiler çıkartmıştır.

Amaçları Osmanlı İslâm devletini ve Halifeliği yıkmak, Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak, daha sonra bütün Ortadoğu’yu “Büyük İsrail” sınırları içine sokmaktı. (Nil’den Fırat’a kadar...)

Osmanlı devletinde yaşayan bütün Müslümanlar tek bir “Milletti”, İslâm milleti...

Yahudiler, misyonerler, emperyalistler, sömürgeciler Müslümanlar arasına kavmiyetçilik/nasyonalizm ideolojileri sokmuşlardır. Araplara Arapçılık, Arnavutlara Arnavut milliyetçiliği, Ermenilere Ermeni milliyetçiliği...

Bir Yahudi, Dönme, Mason teşkilâtı olan İttihad ve Terakki Cemiyeti Pan-Türkizm ideolojisini çıkartmıştır.

Sırası gelmişken şu hususu da belirtmekte yarar görüyorum: Türkçülük yapan Tanzimat ricalinden meşhur Ahmet Vefik Paşa’nın dedesi mühtedi (İslâm’a dönmüş) bir Bulgar Yahudisidir!

Böylece Osmanlı devleti, Jön Türklerin elinde on senede yıkılmış, 1908 İkinci Meşrutiyet hareketi, 1918’de Mondros’ta teslim bayrağını çekmiştir.

Osmanlı devleti ayakta kalmış olsaydı, Siyonistlerin Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaları mümkün olur muydu?

Arapçılığın, Arap milliyetçiliğinin acı faturasını, başta Filistinliler olmak üzere bütün Araplar ödemiştir.

Yahudiler, misyonerler, emperyalistler Osmanlı hâkimiyeti için Arap dünyasında “Osmanlı isti’marı/sömürgeciliği” tabirini kullandılar ve kullanıyorlar. Büyük yalan ve iftira!.. çağımızın ünlü tarih felsefecisi Arnold Toynbee “Tarih üzerine Bir Etüd” adlı 10 ciltlik eserinde (Ispartalılar bahsi)şöyle diyor: “Eflatun’un ideal Cumhuriyetine, realitede/uygulamada en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı devletidir.” Böyle bir devlet elbette menfi(olumsuz-zararlı) kavmiyetçiliklerle ayakta duramazdı.

Osmanlıların kavmiyetçilik dedikleri nasyonalizm 19’uncu yüzyılda icad edilmiş bir ideolojidir. Menfi milliyetçiler ve ulusalcılar bu ideolojiyi bir din haline getirmişler ve İslâm’ın yerine koymak istemişlerdir.

Bir insan mensup olduğu kavmin iyiliğini, yücelmesini istemez mi? Elbette ister, hattâ istemesi bir vazifedir. Ancak, bunun İslâm’da sınırları vardır. Müslümanların menfi kavmiyetçilik yaparak birbirlerine düşmanlık etmeleri, ümmet birliğini sarsmaları, İslâm coğrafyasını balkanlaştırmaları asla doğru değildir, din buna izin vermez. Sadece din değil akıl, mantık, vicdan, hikmet, sağduyu da vermez.

Yahudilerin, dönmelerin, Siyonistlerin, emperyalistlerin, İslâm ve Türk düşmanlarının entrikaları sonunda Müslümanlar İmamet-i Kübra kurumunu yitirdiler. Bu bizim için ne korkunç bir kayıp olmuştur düşünelim...

Mehmed Akif “Türk Arapsız, Arap Türksüz olmaz” diyor. Ne kadar doğru...

İslâm birliğine, Müslüman kardeşliğine zarar vermeden, Kur’ân ve Sünnet’e ters düşmeden kavmimizi sevelim. Onun iyiliği, kalkınması, saadeti, huzuru için çalışalım ama bütün Müslümanların tek bir millet oldukları gerçeğini asla hatırdan çıkartmayalım.

Yahudilerin, dönmelerin, misyonerlerin, sömürgecilerin, emperyalistlerin, Türk düşmanlarının çıkartmış oldukları ideolojilerden uzak duralım.

Allah’ın Türk kavmine bahş etmiş olduğu en büyük nimet ve şerefin İslâm olduğunu bir an bile hatırımızdan çıkartmayalım.

İslâm’ın bayraktarlığı gibi şerefli, yüce, onur verici bir hizmeti bırakıp da; ABD Evangelistlerinin, Siyonistlerin, Avrupa’nın kuyruğu olmak Müslüman Türklere yakışmaz. Türklüğümüzle iftihar edelim, başka etnik kökenlere ve kavimlere mensup Müslüman kardeşlerimizi dışlamayalım, Türk olalım, fakat Türkçü olmayalım. Müslüman olalım, İslâmcı olmayalım...

Mehmet Şevket Eygi
Araştırmacı Yazar
23-08-2008

Komünistliği Türkiye'ye Kürt Yahudileri ve Sabetaycılar Soktular

Komünistliği Türkiye'ye Kürt Yahudileri ve Sabetaycılar Soktular


Kürt liderlerinden Barzanî’nin Yahudi kökenli olup olmadığı tartışılıyor. Maalesef Türkiye Müslümanları ve Milliyetçileri (Küçük seçkin bir azınlık dışında) yatakta uyuyor, ayakta uyuyor. Yahudi tarih ve kültürüyle ilgilenen herkes bilir ki, 16’ncı yüzyılın sonlarıyla 17’nci yüzyılın başlarında Irak’ta çok ünlü bir Yahudi kadını yaşamıştır, adı Asenath Barazani’dir. Babası haham olan Asenath, Yahudi din ilimlerini tahsil etmiş ve büyük bir Yahudi bilgini olmuştur.


Barzanî ile Barazani arasındaki fark, bir (a) harfidir. Yahudi isimleri ülkeden ülkeye, zamandan zamana böyle değişiklikler geçirir. Mesela bizde nice Kohen, “Kağan… Kaan…” olmuştur. (Bütün Kaanlara ve Kağanlara Yahudi demiyorum…”Eskiden Beyoğlu’nda çok ehliyetli ve liyakatli birYahudi doktor vardı. Önceleri ismi Aron Çiprut idi, sonraları Harun Çiprut oldu…Kürt Yahudileri yahut Yahudi Kürtler veya Kürdistan Yahudileri adıyla bir kitap çıkartmak, resim ve belgelerle birtakım önemli bilgiler vermek gerekiyor.
Siyasî bir suikasta kurban giden gazeteci Musa Anter de Kürt Yahudisi idi. Sabetay.50g.com sitesinde Nâzım Hikmet’le ilgili çok meraklı ve enteresan bilgiler veriliyor. Dedesi: Ferid Mustafa Celaleddin Paşa. Asıl adı: Konstantin Borjensk. Kesinlikle Yahudi… (Mufassal (ayrıntılı) bilgi edinmek isteyen yukarıda zikr ettiğim siteye baksın. Aynı sitede siyasetçi Yaşar Kaya’nın da Yahudi olduğu anlatılıyor. Hakaret etmemek, can güvenliğine zarar vermemek, barışçı olmak şartıyla Gizli Türk ve Kürt Yahudileri konusunda ilmî araştırmalar, arşiv çalışmaları yapmakta hiçbir sakınca yoktur. Kafkas Yahudileri hakkında bilgi edinmek isteyenler juhuro.com sitesine bakabilir (İngilizce). Bugün ülkemizde kendilerini Müslüman Kafkasyalı olarak gösteren Yahudi vardır.

Bir insanın kimliğini gizlemesi moral/ahlâk bakımından bir eksikliktir. Çünkü muhataplarını aldatmış olmaktadır. Araştırmak niçin suç ve ayıp olsun. Yeter ki, iftira ve hakaret edilmesin; doğru bilgilere, belgelere dayanılarak konuşulsun, araştırmalar ciddî ve ilmî bir metod ve lisanla yapılsın, agresif ve düşmanca bir üslup kullanılmasın. Türkiye’nin başı Kürt problemi ile belâdadır. Bu problemi kimler çıkartmış ve bugünkü hale getirmiştir? Elbette bu işte Ankara’nın ve bizdeki resmî ideolojinin büyük rolü vardır ama problemin asıl rejisörleri Yahudilerdir.

Osmanlı devleti zamanında Türkiye’de Kürt Yahudileri vardı. Bunlar nereye gitmişlerdir? Hepsi de buhar olup uçmadı ya! Bir kısmının İsrail’e göç ettiğini farz edelim, ötekiler ne oldu? Hepsi de Müslüman olmuştur… Gerçekten mi?Türkiye’nin millî kültürüne, sosyal yapısına uygun olmayan Marksist-Leninist ideolojiyi bu ülkeye kimler sokmuştur, bayraktarlığını kimler yapmıştır? Hepsi de Yahudi veya Dönme’dir. Niçin? Çarlık Rusya’sında 1917 Oktobr Bolşevik isyanını başlatan önderlerin 10’da 9’u Yahudi idi. Meşhur Trotsky’i ele alalım. Bu isim takmadır, asıl ismi Lev Davidovich Bronstein’dir ve kendisi hâlis Yahudidir.

Bizim son üç asırlık tarihimizde Yahudilerin ve Dönmelerin gerçekleştirdiği büyük değişimler, ihtilâller, devrimler, inkılaplar vardır. Bunlar mutlaka ilmî ve ciddî şekilde incelenmelidir. Yahudiler böyle bir şey istemezmiş. İstememek onların hakkıdır, istemek de bizim hakkımız. İlmî araştırmalara ambargo konulamaz.1915’e kadar Van civarında sâkin olan ve Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletine ihanet edip işgalci düşman Rus ordularını kurtarıcı gibi karşılayan Ermenilerin bir kısmı Yahudi asıllıdır.

Ermeni Kralı Tigran Kudüs’ü zabt ettiğinde yığınla Yahudi esir getirmiş ve onlar (asıl kimliklerini içlerinde saklayarak) Ermenileşmiş, Hıristiyan olmuş veya görünmüşlerdir. Bugün Türkiye, dış siyaset bakımından İsrail’in ve ABD’nin tesiri ve kontrolu altındadır. Arada bir Ankaralı politikacıların çıkışları, “bu kadar da olmaz” gibi sözleri danışıklı döğüştür ve zevahiri kurtarmak içindir, emniyet sübabını açmak gibidir. Dış politikada böyle de, iç politikada İsrail tesiri var mıdır? Olmaz olur mu? Kaldırdığınız her taşın altından bir (…..) çıkar. Adı Ahmet, Mehmet, Osman, Ali, Veli, Selim… Madalyonun arkasını çeviriyorsunuz İbrani isimleri çıkıyor: Abraham, Moşe, Salamon, David ve saire… Bunları bilmek, bu konuda araştırma yapmak, öğrenmek kesinlikle anti-semitizm değildir. Erdemsiz Cumhuriyet Sözde Kalır!

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci - Yazar

Sabetaycılık yada Sabetayistlik Nedir?

Sabetaycılık Sabetayistlik Nedir
Sabetaycılık Sabetayistlik Nedir?

OSMANLI CEMİYETİNDE ENTERESAN BİR TOPLULUK:
SABETAYCILIK VE DÖNMELER



Osmanlılar Müslüman olan herkese muhtedi (hidayete eren) dediği halde, bir gruptan bu isim esirgenmiş; bunlar avdetî (dönme) diye anılmıştır. Dönmeler, sayıca az olmakla beraber, pozisyonları itibariyle Osmanlı sosyal ve politik hayatında çok mühim bir yer işgal etmiş; uzun yıllar iktidarı ellerinde tutmaya muvaffak olmuştur.

Öteden beri Osmanlı ülkesinde hatırı sayılır bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı. Osmanlı hükûmeti bunları bir millet olarak tanırdı. Haylisi 1492’de İspanyol zulmünden kaçan Yahudilerdi. Ladino denilen İbranice-İspanyolca karışımı bir lisan konuşurdu. Selânik, İzmir ve İstanbul bunların en çok yaşadıkları şehirler idi.



İSLAMİYET GÖRÜNEŞE İTİBAR EDER

1648 senesinde İzmir’de yaşayan Sabetay Sevi adında bir haham, mesihliğini iddia etti. Gerçi Yahudiler, kıyamete yakın insanlığı kurtarmak; zamanın hükümdarını tahttan indirip Yahudileri Kudüs’e toplayarak “Tanrı’nın Krallığı”nı kurmak üzere bir mesih beklerdi. Ancak Sabetay Sevi’ye inanan az oldu. Sevi çeşitli şehirlerde gezdi. Nihayet kıyametin başlangıcı saydığı 1666 yılında mesihliğini herkese ilan etti. Yahudi dualarında değişiklikler yaptı. İbadetlerde padişahın ismini kaldırıp kendi ismini koydu.

Bazıları onu Yahudilerin beklenen kurtarıcı kralı olduğuna inanmaya başladı. Dünyayı 38 krallığa ayırıp her birine sadık adamlarını tayin etti. Bunun üzerine İstanbul’daki hahambaşı kendisini hükümete şikayet etti. Sevi, Çanakkale’ye sürgün olundu. Faaliyetlerine devam edince Edirne’de padişah Sultan IV. Mehmed‘in huzuruna çıkarıldı. Öldürüleceğinden korkarak Müslüman olmuş göründü ve Mehmed ismini aldı.

Orada bulunan şeyhülislâm Vânî Mehmed Efendi “Adım gibi eminim ki bu adam Müslüman olmadı. Ama ne çare dinimiz görünüşe itibar eder” demekten kendisini alamadı. Müritleri de topluca Müslüman olduklarını ifşâ ettiler. İslâm dini, görünüşe itibar eder. Hazret-i Peygamber de münafık olduğunu bildiği kimselere bile bu sebeple ilişmemiştir. Kaldı ki içlerinden samimî Müslümanlar da olabilir.

Ancak Sevi, faaliyetten geri durmadı. Sabetayistlik denilen tarikatin 18 prensibini neşretti: “Allah birdir. Sabetay Sevi mesihtir. Yalan yere yemin edilmeyecektir. Allah’ın ve mesihin adı anıldığında hürmet edilecektir. Mesih’in sırrını anlamak için toplantılar yapılacak. Adam öldürülmeyecek. Zina edilmeyecek. Yahudi takviminin 9. ayı Kislev’in 16. günü bayram yapılacak. Yalan şâhidlik edilmeyecek. Birbirlerine mürüvvet ve merhametli davranılacak. Her gün gizlice mezamir okunacak. Müslümanların âdetlerine ve zahiren ibâdetlerine uyulacak. Oruç tutulacak. Kurban kesilecek. Müslümanlarla evlenilmeyecek. Müslüman bayramlarına hürmet gösterilecektir...” Taraftarlarıyla gizlice âyin yaparken yakalanan Sevi, Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa tarafından sorgulanıp adamlarıyla beraber Arnavutluk’a sürüldü. 1675’te burada öldü. Mesele sürgünle çözüldüğü için hükûmet öldürme yoluna gitmemiştir. Çünkü Osmanlılar, düzeni tehdit etmedikçe kimsenin inancına karışmazdı.



KİLİT NOKTALAR...

Sabetayistler, kendilerine ma’amînim (mü’minler), haberim (ortaklar), ba’ale milhamah (mücâhidler) gibi isimler verir. Tevrat’ın bâtınî tefsirini yapıp, Yahudilikteki birçok emir ve yasağı farklı yorumlayarak, İslâm dünyasındaki Bâtınîlere benzer bir yol tutmuşlardır. Sevi’nin Zohar (Işık) adlı Tevrat yorumunu okurlar. Sevi’nin ölümünden yüz sene sonra üç gruba ayrıldı. Yakub Qerido’yu sonraki mesih sayan Yakubîler, Osman Baruhya Ruso’nun, Sabetay Sevi’nin ruhunu taşıdığına inanan Karakaşlar; Sevi geleneğini sürdüren Kapanîler. Bunlar mesafeli yaşar. Birbirlerinden ve yabancılardan kız almaz. Mezarlıkları bile ayrıdır. Üsküdar Bülbülderesi ve Karacaahmed (8. ada) Karakaş ve Kapancıların; Feriköy ise Yakubîlerindir. İttihatçıların maliye nazırı(bakanı) olup cumhuriyet devrinde asılan meşhur Cavid Bey Karakaşların reisi idi.

Yahudi cemaatinin de sapkın kabul edip dışladığı Sabetayistler, uzun yıllar Müslüman görünüp; evlerinde kendi inanç ve ibadetlerini yaşadılar. İçlerinden Bektaşî, Mevlevî, Melâmî şeyhleri, hatta şeyhülislâm (Hayatîzâde Emin Efendi-1748) çıktı. Selanik’in ekseriyeti Yahudi, bunların bir kısmı da Sabetayist idi. İzmir ve İstanbul’da da sayıları çoktu. Arnavutluk’a gidenler, zamanla Selânik’e yerleşti. Avrupa ile teması olan, birkaç ecnebi lisan bilen, entelektüel bir cemaat idi. Bu sıfatları ile Osmanlının modernleşmesinde mühim rol oynayıp kilit noktalara geldiler. Başka kilit noktalara da ister istemez bizzat tanıdıkları kendilerinden kimseleri getirdiler. Böylece 20. asır başlarında Osmanlı ülkesinde fiilî Sabetayist iktidarı kurulmuş oldu. Sultan Hamid‘i tahttan indirenlerin çoğu bu gruptandı. Gazeteciler, filmciler, edebiyatçılar, politikacılar arasında çok Sabetayist vardı. Hüseyin Cahit Yalçın, Hasan Tahsin, Halide Edip Adıvar, Ahmed Emin Yalman, Namık Zeki Aral (Rahşan Ecevit’in babası), Halil Lütfi, Ahmed Salih Korur, Sıddık Sami Onar, Emre Gönensay, Abdi İpekçi, İsmail Cem, Dinç Bilgin, Halil Bezmen, Sabiha Sertel gibi. Sabetayist çocuklarının hem entelelektüel yetişmesi, hem de benliklerini unutmaması için Feyziyye Mektepleri, Şişli Terakki Lisesi gibi müesseseler kurdular. Burada çok sayıda Sabetayist genç yanında bazı Müslüman çocukları da tahsil gördü. Selanik Feyzi Sibyan mektebi müdürü ve din dersi muallimi Şemsi Efendi (Simon Sevi-Atatürk'ün hocasıdır ve Sabetaycı Hahamıdır), muvaffak bir maarifçi idi. İzmir eski belediye başkanı Osman Kibar, “Dönme misiniz?” diye soranlara, “Evet, ama ben 360 derece döndüm” derdi.



STATÜKO VE DÖNMELER

Sabetayistler giderek aralarındaki katı ayrılıkları kaldırdılar. İçlerinden samimî Müslüman olanlar yanında, ateistliğe kayanlar da oldu; klasik Sabetayist geleneğini sürdürenler de.. 1924 mübadelesi ile Yunanistan’dan Türkiye’ye göçüp yeni devirde de mühim bir mevki elde ettiler. Mebus, bakan, vali, müsteşar, profesörler çıktı. Yaşantıları laiklik anlayışına örnek teşkil etti. Sinema ve matbuat dünyasına hâkim oldular. Türkiye’nin ilk sinema şirketlerinden İpek Film, İpekçi ailesine aitti. Yahudilerle devamlı bir çekişme içinde yaşadılar. 1920’li yıllarda Karakaş Rüştü adında birinin cemaat hakkındaki ifşaatı hükümetçe men edildi. 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi, D Grubu denilen Sabetayistlerden Müslümanların iki misli olarak tahsil edildi.

Zamanla statükoya sıkıca sarılıp, liberal ve demokrat hareketlere tavır alanların çoğunun Sabetayistlerden çıkması bazılarını şaşırttı. Sabetayistlerin, Türkiye’deki iktidarlarından, liberalizm, demokrasi ve insan hakları pahasına da olsa vazgeçmeyecekleri düşüncesine itti. Son zamanlarda Sabetayistler hakkında gayri ciddî bir neşriyat vardır. Türkiye’deki sayısının birkaç bin olduğu zannedilen Sabetayistlerin, azınlık psikolojisi altında bir nevi gizli faaliyet yürüttüğü doğru olsa bile, artık çoğunun bu işlerle alâkası kalmamıştır.

DÜNDEN BUGÜNE

Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ
ekrem.ekinci@tg.com.tr

Türkiye de Yahudilerin tesirleri ve güçleri büyük müdür? Ülkemizde kaç tür Yahudi vardır?

Türkiye'de Yahudilerin tesirleri ve güçleri büyük müdür? Ülkemizde kaç tür Yahudi vardır?


Türkiye'de Yahudilerin tesirleri ve güçleri büyük müdür? Bu soruya tereddüt etmeden "Evet büyüktür" cevabını verebiliriz.
Ülkemizde kaç tür Yahudi vardır?

Birinciler: Kimlik kartlarının din hanesinde Musevî yazan vatandaşlarımızdır. Onlar Rumlar ve Ermeniler gibi azınlık statüsünde değildir ve eşit vatandaşlardır. Hattâ Müslümanlardan daha eşit oldukları söylenebilir. Devletimiz Müslüman bir çocuğunu dövebilir, kulağını çekebilir ama Yahudi çocuğuna bir fiske bile vuramaz.

Son 80 yıllık tarihimizde Yahudilere baskılar, haksızlıklar yapılmış mıdır? Elbette yapılmıştır ama Müslümanlara yapıldığı kadar değil.



İkinci tür Yahudilere gelelim: Onlar Sabataycılardır. Madalyonun bir tarafında Türk ve Müslümandırlar. Öteki tarafında Sabatay Sevi tarikatı Yahudisidirler. Gerçek ve tek kimlikli Musevîlerin sayısının en fazla 25 bin olmasına karşılık Sabataycıların sayısı, tahmin edilenden çok daha fazladır. Bu Yahudiler hakkında resmî istatistik yoktur. Rivayetler, belgeler; çok ciddî tarihçilerin, düşünürlerin, araştırıcıların iddiaları vardır. İstanbul'da birkaç Sinagogları olduğu söyleniyor. Bir ara Etiler Alkent'te bir binanın alt katını ibadet yeri olarak kullanıyorlardı. Hâlâ açık mıdır bilmiyorum. Bakırköy'de, Adalar'da Sabataycı sinagoğu bulunduğunu duymuştum. Sabataycıların en büyük reisi, bir tür başhahamı da bir profesörmüş. Bu cemaat son derece güçlüdür.

Başka Yahudiler de var.
Müslüman görünen Kürt Yahudileri.
Kafkasya Yahudileri (Azerîlerin "Dağ Çufudu" dedikleri taife onlardandır). Adam Çerkes gibi görünür, aslında Yahudidir.
Bir de Alevî ve Bektaşî gibi görünen Yahudiler vardır.

Gerçekten Alevî, gerçekten Bektaşî olan vatandaşlarımız üzerlerine alınmasınlar. Onları tenzih ederim.

Sünnîler arasında Yahudi var mıdır? Elbette olabilir, elbette vardır.

Şu meşhur Tuncay Güney'i düşünün. Şu anda Kanada'da haham yardımcılığı mı ne yapan kişi. Annesi Çorumlu bir köylü. Şalvarlı, başı kapalı bir kadıncağız. Haham Tuncay Güney bir ara Müslümanlık "yapıyordu". Epey namaz da kılmıştır herhalde. İmamlık yaptı mı bilmem...

İki türlü dönme vardır. Gerçekten dönmemiş, dönmüş gibi görünen, iki kimliği olan, asıl kimliği Yahudilik olan dönmeler büyük "D" ile yazılan Dönme taifesine mensuptur. Bir de, gerçekten dönmüş olan, eskiden Yahudi iken sonra samimiyetle Müslümanlığa geçmiş olan dönmeler ki, küçük "d" ile yazılır. Müslümanlıkta ırkçılık yoktur. Yahudilikten Müslümanlığa gerçekten ve samimî olarak geçmiş bulunanlar din ve iman kardeşimizdir, onlara etnik kökenlerinin Yahudi olması dolayısıyla yan gözle bakılmaz.

Tek kimlikleri olan, Yahudilikleri belli olan vatandaşlarımıza da yan gözle bakılmaz.
Lakin işin içine iki kimlik meselesi girince tereddütler, şüpheler, kuşkular, endişeler, korkular, çekingenlikler başlar.Şu hususu da belirtmek gerekir: Bütün Sabataycılar bir tarağın dişleri gibi aynı yapıda değildir. Kendi halinde, Müslüman çoğunluğa düşmanlık etmeyen, sosyal barış ve uzlaşmaya taraftar olanlardan fazla korkmayız. Lakin içlerinde son derece harbî ve agresif İslâm ve Müslüman düşmanı olanlar vardır ki onlardan ne kadar korksak ve çekinsek yeridir.

Neyse sözü fazla uzatmayayım ve yeni bir soru yönelteyim: Son Davos hadisesinden sonra İsrail, Siyonizm, Yahudiler Türkiye'yi cezalandıracaklar mıdır?

Yahudiler homojen bir yapıya sahip değildir. İsrail'e ve Siyonizme son derece muhalif olan Yahudiler vardır.Lakin onlar azınlıktadır.

Siyonist Yahudiler Davos'un mutlaka intikamını almak isteyeceklerdir. Nasıl, ne zaman, nerede?>
AK Parti içinde ajanları, Truva atları var mıdır? Bu soruya a priori evet demek gerekir. Türkiye'de bir iktidar partisi olacak ve onun içinde Siyonistlerin ajanları bulunmayacak, böyle bir şey mümkün değildir.

Çok büyük ve güçlü bir cemaatin İsrail ile, Siyonistler ile, Sabataycılar ile derin münasebetleri ve işbirliği olduğu iddia ediliyor. Bu iddia doğru mudur? Bu konuda bir şey söyleyemem. Ben sadece rivayet olduğunu söylüyorum. Doğru mu yanlış mı bilemem.

Önemli bir zatın ayağını kaydırmak isteyenler de varmış. Kimler? Niçin?
Onun yerine kendilerine bağlı bir adam getirmek istiyorlarmış. Hayat, hadiseler, siyaset gerçek bir tiyatrodur. Sahnede oynanan oyun görülür. Dekorun arkasında, kulislerde neler döndüğünü kimse bilmez, yahut çok az kimse bilir, sezer ve anlar.

Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci - Yazar

Yahudiler iki devlet kurdular; Biri Türkiye, Diğeri İsrail...


Yahudiler iki devlet kurdular Biri Türkiye, Diğeri İsrail
Yahudiler iki devlet kurdular Biri Türkiye, Diğeri İsrail


- Sözde Cumhuriyetiz ama Anayasamızın gizli maddeleri var?
- Merkez bankamız çok ortaklı bir anonim şirket... Ne statüsü ne ortakları doğru düzgün belli değil... Paralarımızın üzerinde Türkiye Cumhuriyeti ifadesi bile yazmıyor...
- Genel Kurmay başkanlarımız Yahudilerin ibadethanesi Ağlama Duvarında ağlayıp duruyorlar...
- Türkiye’yi kurduğu iddia edilen Mustafa Kemal’den tutun da, günümüze gelene kadar, meşhur idarecilerimiz, askerlerimiz, bürokratlarımız hep Sabetaycı Yahudi kökenden çıkıyorlar...
- % 99’u Müslüman olan bir ülkede başörtüsünü bunlar mı yasaklıyorlar?
- PKK’yı bunlar mı bilerek bitirmiyorlar?
- Yeni Türkiye devletinin resmen tanındığı Lozan’da bizi neden Yahudi Hahamı Haim Naum temsil etti?
- Ünlü Sabetaycı Yahudi Orhan Pamuk Amerika’da bir panelde neden “Modern Türkiye Cumhuriyeti’ni biz kurduk” dedi...
- Türkiye Cumhuriyeti bir Yahudi cenneti olarak mı inşaa edildi?
- 1924’te Yunanistan ile yaptığımız Mübadele ile neden Türk diye hep Selanik Yahudileri getirildi?
- Bir Yahudi hahamının oğlu olan Moiz Kohen, neden Tekinalp takma adı ile Türkçülük ve Kemalistlik sistemini kurdu?
- M. Kemal'in eşi Latife, İzmir'in tanınmış Yahudi ailelerinden birine mi mensuptu?
- Adnan Menderes Yahudi bir aile yapısından geldiğini neden gizledi?
- Celal Bayar, Bursa'da siyonist okulunda okudu mu?
- Fevzi Çakmak'ın karısı, neden evini yahudilere hibe etti ve havra yapıIdı?
- İngilizler, neden hiç savaşmadan İstanbul'dan çekildiler?
VE OSMANLI’YI KİM YIKTI, TÜRKİYE’Yİ KİM KURDU?

*****

Türkiye’yi İsrail’in Sömürgesi Yapmışlardı


İsraille 50 kadar (çoğu askerî) anlaşma yapılmış bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirilmemiş. Mahiyetlerini, konularını, içyüzlerini doğru dürüst ne Meclis biliyor, ne de halk.

İçinde saçı bitmedik yetimlerin hakları da bulunan milyarlarca dolar, yok tank tamiri, yok pilotsuz uçak diye İsrail’e peşkeş çekilmiş. Bunların hesabı yok, kontrolu yok.

Siyonistler Türkiye'yi bir tür sömürge haline getirmişler.

Bu yetmiyormuş gibi PKK hareketini, terörü sinsice desteklemişler.

Vatansever milletvekillerimizin bu konularda harekete geçmeleri, bilgi ve belge toplamaları ve milleti aydınlatmaları gerekir. Bunu yapmazlarsa vazifelerini ihmal etmiş olurlar.

Tank tamiri bahanesiyle İsrail’e milyarlarca dolar verdik. Tanklar tamir edildi mi? Kaç tanesi edildi, kaç tanesi edilmedi? Bu konuda son durum nedir?

Bu tankların yenilerini, tamir masraflarından daha ucuza Ukrayna vermeyi teklif ettiği halde bu teklif niçin kabul edilmemiştir?

İsrail’den satın alınan Heronların tamamı teslim alınmış mıdır? Bunun için Siyonistlere ne ödenmiştir?

İsrail arşivlerinde ülkemizle ilgili çok önemli belgeler bulunmaktadır. Siyonistler bunları nasıl elde etmişlerdir? Bunları onlara kimler vermiştir?

Devlet arşivlerimizde Sabatay Sevi ile ilgili belgelerin dosyaları kayıptır. Bunlar nerededir?

Atatürkün, bir türlü açıklanamayan vasiyetnamesinin bir suretinin İsrail’de olduğu söyleniyor. Bu sureti nasıl elde etmişlerdir?

Yirminci asırda iki Yahudi devleti kurulduğu iddia ediliyor. Birincisi İsrail de, öteki devlet hangisidir?

İsrail ile Türkiyeyi bağlayan gizli anlaşmaların hepsi de şu anda yürürlüktedir. Belki son kriz yüzünden bunların bazısı dondurulmuştur ama hepsi de hukuken geçerlidir.

Türk milletinin ve Millet Meclisi'nin bunları bilmeye hakkı yok mudur?

Bu anlaşmaların niçin bir listesi yayınlanmıyor?

Türkiye son otuz yıl içinde İsrail'e kaç milyar dolar para ödemiştir?

İsrail ile Türkiye arasında imzalanmış 50 gizli anlaşmanın bir listesini yapmak hiç de zor bir iş değildir ama bu listeyi kim hazırlayacak ve kamuyu aydınlatacaktır?

İsrail ordusuna Konya ovasında hava manevraları yapma iznini kimler vermiştir?

Türkiye’nin sırlarını İsrail’e kimler peşkeş çekmiştir?

Zavallı millet!.. Mavi Marmara hadisesi mozaiğin bir taşından ibarettir. Türkiye İsrail münasebetleri tablosunun bütününü ne zaman görecek ve anlayacaksın?

Mehmet Şevket Eygi
15 HAZİRAN 2010

Sabetaycı Yahudilerin Alevilerin içine sızması...

Sabetaycı Yahudiler’in Alevilerin içine sızması
Sabetaycı Yahudiler’in Alevilerin içine sızması

Sabetaycı Yahudiler Alevilerin içine 19.-20. yüzyıldan itibaren sızmış, Alevilerin güvenini kazanarak temel öğretilerini değiştirmiş, Alevilik tarihi kitapları yazarak Aleviliği mecraından saptırmışlardır. Alevi gençlerin pek çoğunu kültürel değerlerinden kopararak rijit, protest birer ateist haline getirmeyi başarmışlardır.

Toplumda yanlış olarak Bektaşilere mal edilen “mum söndü” olayı da aslında Sebataylara ait dini bir ritüeldir. “Dört Gönül Bayramı” veya “Mum Söndü” diye de bilinen Kuzu bayramı 22 Adar’da (Mart) yapılır. Her sene kuzu eti ilk defa bu bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağısı ikisi erkek ikisi kadın olmak şartıyla evli dört kişinin bulunması lazımdır. Bu çiftlerin sayısı artırılabilir. Kadınlar iyi giyinmiş ve süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve muayyen zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır…

Selanik'ten ne çıkar? Bol Yahudi çıkar!


selanik
selanik


Atatürk'e 12 yıl gece gündüz hizmet etmiş olan Cemal Granda'nın anılarından;

Atatürk uysal bir insan değildi. Hatta haşin olduğu dahi söylenebilirdi. Böyle olduğu halde çok terbiyeli, çok olgun, çok merhametli, çok hoşgörülü bir insandı. Temiz kalpliydi, alçak gönüllüydü. Gösterişten uzaktı. Vazife başında laubaliliğe yer vermez, fakat özel yaşantısında sevdiklerinin nazını çekerdi.

Bir gün Çankaya'da eski köşkte Selanikli berber Mehmet ve berber Rıdvan'la antrede oturmuş konuşuyorduk. Berberlerin ikisi de Atatürk'ün hemşehrisi olduklarından kendilerini imtiyazlı sayarlar, yüksekten konuşurlardı. Bu şekilde -şaka da olsa- böbürlenerek dolaşmalarına çok içerlerdim ama yine de renk vermemeye çalışırdım. O gün yine zayıf tarafımı bulmuşlar, bana şakadan takılıyorlar: 'Biz Selanikliler olmasaydık, siz kurtulamazdınız...' diyorlar, ben de cevap olarak: 'Biz kendi kendimizi kurtardık. Selanikliler'e ihtiyacımız yok. Hem Selanik'ten çıksa çıksa Yahudi çıkar...' diyordum.

O sırada merdivenleri yavaş yavaş inen Atatürk'ü görmemiştik. Konuşmalarımıza istemeyerek kulak misafiri olmuş ki, o akşam sofrada bir Selanikli olan Nuri Conker'e damdan düşer gibi sordu: 'Nuri Bey Selanik'ten ne çıkar?'

O anda beynimin karıncalandığını duyar gibi oldum. Demek korktuğum başıma gelmişti. Atatürk konuşmalarımızın hepsini duymuştu.

Nuri Conker Atatürk'ün nazını çektiği, kaprislerine katlandığı eski bir çocukluk arkadaşı olduğu için aklına eseni söylemekten çekinmeyen biriydi.

Bu nedenle de ciddi ciddi 'Sen çekil de biraz da biz Cumhurbaşkanılğı yapalım' diyecek kadar ileriye gittiği zamanlarda bile Atatürk gülüp geçer, işi şakaya boğardı. Fakat bu seferkinin şakaya gelir yanı yoktu.

Nuri Conker, sanki bütün konuştuklarımızı biliyormuş da, beni korumak istercesine; 'Bol Yahudi çıkar Paşam' demesin mi?

Bunun üzerine Atatürk yüzünde alaylı bir gülümsemeyle daha önce kulağına çalınmış dedikoduların tümüne karşılık verdi:

'Benim için de bazı kimseler -Selanik'te doğduğumdan- Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki, Napoleon da Korsikalı bir İtalyandı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lazımdır.'

O günkü kadar utandığımı ve Atatürk'ün karşısında küçüldüğümü on iki yıllık hizmetim süresince hatırlamıyorum. O günden sonra da Selanik kelimesini bir daha ağzıma almadım.

Atatürk, Sabetaycı Bir Yahudi Olduğunu Çakırkeyfken / Sarhoşken Ağzından Kaçırdı.

dönmeler, mustafa kemal atatürk sabetaycı mı - sabetayist mi, sabetay Sevi, sabetaycılar, sabetaycılık, sabetaycılık - sabetayistlik - sabatayistlik, sabetayist ne demek, sabetayistler, sabetayistlik

                                                      
Atatürk'ün gizli duası



Yahudi Bir Yazar Açıklıyor "Atatürk'ün Gerçek Kimliği"



24 Temmuz 2007’de The New York Sun editörü Hillel Halkin, köşesine ilginç iddialar taşıdı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yüzde 47 ile kazandığı seçimlerden iki gün sonra yazdığı yazıda Halkin, bundan 13 yıl kadar önce yazdığı bir makaleyle ilgili olarak ortaya çıkan yeni kanıtları ileri sürdü. Ben-Avi adlı bir gazetecinin otobiyografisine dayandırdığı iddiasına göre Atatürk bir Yahudi Dönmesi’ydi.* “O zamanlar Türkiye’sinde ayaklanmalar başlatacağından ve laik devrimi devireceğinden endişe” ederek yayınladığı yazısına, 2007’de e-postayla gelen cevaptaki diğer kanıtları da bu yazısında paylaştı. Timeturk’ün ortaya çıkardığı bu yazının tercümesini okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.



Atatürk’ün Türkiye’si devrildi.

Bundan 12 ya da 13 yıl kadar önce haftalık New York gazetesi Forward için çalışırken modern laik Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk hakkında bir yazı yazdım ve biraz da endişeyle gazeteye yolladım. Yazıda, Atatürk’ün babasının Yahudi, daha da net bir ifadeyle, Dönme olma olasılığıyla ilgili kanıtlar sunmuştum. Dönmeler, 17’nci yüzyıl Mesihlik iddiasındaki Türk-Yahudi’si Sabetay Sevi’nin İslam’a dönmesinin ardından ona inanmaya devam eden takipçilerinin oluşturduğu heretik (batıl) Yahudi tarikatıdır.

Sevi’ye öykünerek Yahudi gizil hayatlarına devam eden ve dışarı karşı Müslüman görünen ayrı ve gölgeler içindeki grup varlığını 20’nci yüzyıla başarıyla taşıdı.Birçok biyografide Atatürk’ün babasıyla ilgili 3 ya da 4 farklı geçmiş verilir. Her ne kadar kimse onu Yahudi olarak tanımlamadıysa da, bunların farklılığı onun aile orijinin sakladığını düşündürmektedir. Bu kanıt, her ne kadar sınırlı da olsa, oldukça şaşırtıcıydı.

Yahudi gazeteci Itamar Ben-Avi’nin Uzun zamandır unutulmuş otobiyografisinde 1911’in geç kışında yağmurlu bir Kudüs akşamında barda tanıştığı genç bir yüzbaşıyı anlattığı bölüm bu kanıtın en güçlü yanıydı. Çok fazla araktan (arak=alkollü bir içiki) çakırkeyif olan yüzbaşı sadece tüm Dönme ve Yahudilerin bileceği ancak hiçbir Müslüman Türk’ün bilemeyeceği Shema Yisra’el ya da “Duy ey İsrail” duasının İbranice açılış sözlerini ezberden okuyarak Ben-Avi’ye Yahudi olduğu sırrını verdi.

Yazdığına göre, 10 yıl sonra, Ben-Avi, bir gazeteyi açtığında manşette Türkiye’de bir darbe olduğunu ve fotoğraftaki liderin o gece tanıştığı genç subay olduğunu gördü.O sıralar, Atatürk tarzı laikliğe İslamcı siyasi muhalefet güç kazanıyordu. Merak ediyordum, New York’ta Yahudi bir gazete modern Türkiye’nin kurucusunun yarı Yahudi olduğunu ilan etse ne olurdu?


Ayaklanmalar, Atatürk’ün heykellerinin yıkılışı, onlarla yarattığı laik devletin sallandığı gözlerimin önüne geldi. Tasalarımı kendime saklayabilirdim. Makale Forward’da yayınlandı ve herhangi bir yerden doğru dürüst bir geri dönüş olmadı ve Türkiye’de hayat eskisi gibi devam etti. Bildiğim kadarıyla yazdığımı tek bir Türk bile okumadı.

Sonrasında, birkaç ay önce, okumuş olan birinden bir e-posta aldım. Adını vermeyeceğim. Bir Avrupa ülkesinde yaşayan, iyi eğitimli, finans sektöründe çalışan ve sadık laik bir Kemalist olan bu kişi bana Forward’da makaleme rastladığını ve onunla ilgili tarihi araştırma yapmaya karar verdiğini yazdı. Atatürk’ün gerçekten de, 1911’in geç kışında Libya’da İtalyanlarla savaşan Türk kuvvetlerine katılmak için Mısır’dan Şam’a gittiğini ve rotasının Ben-Avi’nin onunla tanıştığını iddia ettiği yerden yani Kudüs’ten geçmiş olabileceğini keşfettiğini aktardı. Daha da ötesi, 1911’de Atatürk’ün gerçekten yüzbaşı olduğunu ve Ben-Avi’nin otobiyografisini yazdığında bilemeyeceği alkol düşkünlüğünün de tutarlı olduğunu belirtti. E-postanın Türk sahibinin parçaları birleştirerek ulaştığı başka bir şey de şu: Atatürk’ün doğduğu ve büyüdüğü Selanik, onun zamanında yüksek Dönme nüfusu olan büyük bir Yahudi şehriydi. Atatürk’ün gittiği ve “Şemsi Efendi” okulu da, Dönme topluğu lideri Simon Zvi tarafından yönetiliyordu. E-posta şu sözlerle noktalanıyordu: “Şimdi biliyorum, gerçekten biliyorum (ve bir parça bile şüphem yok), Atatürk’ün ailesi gerçekten Yahudi soyundan”.

Zaten benim de en ufak bir şüphem yoktu. Köşemin olası sonuçlarının azametiyle ilgili sanrılardan artık acı çekmediğimden değil, aynı zamanda Kemalist Türkiye’nin laik varlığının yıkılacağından korkmaya ihtiyaç olmadığından bu sefer daha az endişem vardı.Adalet ve Kalkınma Partisi’nin rakipleri karşısında laik Türkiye’nin, en azından Atatürk’ün öngördüğü şeklinin, tarihte kaldığını bile söylemenin mümkün olabileceği ezici bir zaferle tekrar iktidara döndüğü iki gün önceki Türk seçimlerinde resmen ve geri dönülmez şekilde yıkıldı.

Gerçekten sistematik olarak gizlemeye çalıştığı Atatürk’ün Yahudiliği, her şeyin üstünde, onun zamanında neredeyse her Türk’ün büyüdüğü din olan İslam’a karşı sert düşmanlığı ve İslamcı paydaşının sürüldüğü katı bir Türk milliyetçiliği yaratmadaki çelik iradesi gibi onun hakkında birçok şeyi açıklıyor. I. Dünya Savaşı’nda Hıristiyan Ermeni soykırımından ve 1920’lerde neredeyse tüm hıristiyan rumları sürmesinden sonra Türkiye’nin yüzde 99’unu oluşturan Müslüman çoğunluğunun dini kimliğini fena şekilde silmek isteyen bir dini azınlığın üyesinden başka kim olabilirdi? Atatürk asla Yahudi geçmişinden utanır gibi görünmedi. Sakladı çünkü saklamamak siyasi bir intihar olurdu. Onun mirası laik Türk devleti de bunu sakladı ve bununla beraber içinde niyetleri ve amaçlarının olduğu asla yayınlanmayan kişisel günlüğü de devlet sırrı olarak bunca yıl gizlendi. Artık saklamaya ihtiyaç yok. İslamcı karşıdevrim o ortaya çıkmadan bile Türkiye’de günü kazandı.

**********

Bir başka kaynak;

Mustafa Kemal’in 30 Eylül 1911'de Kudüs Kamenitz Oteli’nde yahudi Eliezer Ben Yehuda’nın oğlu Itamar Ben-Avi ile sohbeti:

Mustafa Kemal: “SABETAY SEVİ’nin soyundan geliyorum. Kendisine hayranım. Keşke bu dünyadaki bütün yahudiler onun mesihliği altında birleşse..” (yani hem burda bir yahudi olduğunu hemde yahudi inancına bağlı olduğunu söylüyor..)

Yahudi Mustafa Kemal: “Evimde Venedik’te basılmış eski bir TEVRAT var. Babam onu okumam için bana Karaim Yahudisi bir muallim tutmuştu. Öğrendiğim ayetlerden bazılarını hala hatırlayabiliyorum.” dedikten sonra biraz düşünüp..

“SHEMA YISRA’EL, ADONAI ELOHENU, ADONAI EHAD!” (yani “Dinle ey İsrail, Rabbin olan Tanrı tektir”) demiştir. Bu dua yahudilerin ünlü Shema duasıdır. Kâfir yahudi Mustafa Kemal demek ki, gizliden gizliye yahudi ibadetini ediyormuş, yani dinine bağlı bir yahudi hemde..

Daha sonra yahudi Itamar Ben Avi’nin “Efendim, bu Yahudilerin en mühim duasıdır!” demesi üzerine yahudi Mustafa Kemal: “Benim de gizli duamdır bayım, benim de..” diyerek etnik kökeninin ve dininin yahudi olduğunu beyan etmiştir..

(Kaynak: Uluğ İğdemir: Atatürk’ün Yaşamı, I. Cilt, sahife 23, T.T.K. yayınları, 1980)


*************


when kemal ataturk recited shema yisrael / Mustafa Kemal Atatürk'ün Shema Yisrael duasını okuduğu zaman. Mustafa Kemal'in gizli dua itirafı.


Hillel Halkin'in, Atatürk'ün Yahudi / sabetaycı oluşu ile ilgili 1994'te yazdığı makalesinin İngilizce aslı aşağıdadır;

Mustafa Kemal Atatürk'ün Gizli Duası WHEN KEMAL ATATURK RECITED SHEMA YISRAEL
FORWARD, A Jewish Newspaper published in New York.
January 28, 1994 ( 
www.forward.com )

"It's My Secret Prayer, Too," He Confessed
By Hillel Halkin
ZICHRON YAAKOV - There were two questions I wanted to ask, I said over the phone to Batya Keinan, spokeswoman for Israeli president Ezer Weizman, who was about to leave the next day, Monday, Jan. 24, on the first visit ever made to Turkey by a Jewish chief of state. One was whether Mr. Weizman would be taking part in an official ceremony commemorating Kemal Ataturk.
Ms. Kenan checked the president's itinerary, according to which he and his wife would lay a wreath on Ataturk's grave the morning of their arrival, and asked what my second question was.
"Does President Weizman know that Ataturk had Jewish ancestors and was taught Hebrew prayers as a boy?"
"Of course, of course," she answered as unsurprisedly as if I had inquired whether the president was aware that Ataturk was Turkey's national hero.
Excited and Distressed
I thanked her and hung up. A few minutes later it occurred to me to call back and ask whether President Weizman intended to make any reference while in Turkey to Ataturk's Jewish antecedents. "I'm so glad you called again," said Ms. Kenan, who now sounded excited and a bit distressed. "Exactly where did you get your information from?"
Why was she asking, I countered, if the president's office had it too?
Because it did not, she confessed. She had only assumed that it must because I had sounded so matter-of-fact myself. "After you hung up," she said, "I mentioned what you told me and nobody here knows anything about it. Could you please fax us what you know?"
I faxed her a short version of it. Here is a longer one.
Stories about the Jewishness of Ataturk, whose statue stands in the main square of every town and city in Turkey, already circulated in his lifetime but were denied by him and his family and never taken seriously by biographers. Of six biographies of him that I consulted this week, none even mentions such a speculation. The only scholarly reference to it in print that I could find was in the entry on Ataturk in the Israeli Entsiklopedya ha-Ivrit, which begins:
"Mustafa Kemal Ataturk - (1881-1938), Turkish general and statesman and founder of the modern Turkish state.
"Mustafa Kemal was born to the family of a minor customs clerk in Salonika and lost his father when he was young. There is no proof of the belief, widespread among both Jews and Muslims in Turkey, that his family came from the Doenme. As a boy he rebelled against his mother's desire to give him a traditional religious education, and at the age of 12 he was sent at his demand to study in a military academy."
Secular Father
The Doenme were an underground sect of Sabbetaians, Turkish Jews who took Muslim names and outwardly behaved like Muslims but secretly believed in Sabbetai Zevi, the 17th-century false messiah, and conducted carefully guarded prayers and rituals in his name. The encyclopedia's version of Ataturk's education, however, is somewhat at variance with his own. Here is his account of it as quoted by his biographers:
"My father was a man of liberal views, rather hostile to religion, and a partisan of Western ideas. He would have preferred to see me go to a * lay school, which did not found its teaching on the Koran but on modern science.
"In this battle of consciences, my father managed to gain the victory after a small maneuver; he pretended to give in to my mother's wishes, and arranged that I should enter the [Islamic] school of Fatma Molla Kadin with the traditional ceremony. ...
"Six months later, more or less, my father quietly withdrew me from the school and took me to that of old Shemsi Effendi who directed a free preparatory school according to European methods. My mother made no objection, since her desires had been complied with and her conventions respected. It was the ceremony above all which had satisfied her."
Who was Mustafa Kemal's father, who behaved here in typical Doenme fashion, outwardly observing Muslim ceremonies while inwardly scoffing at them? Ataturk's mother Zubeyde came from the mountains west of Salonika, close to the current Albanian frontier; of the origins of his father, Ali Riza, little is known. Different writers have given them as Albanian, Anatolian and Salonikan, and Lord Kinross' compendious 1964 "Ataturk" calls Ali Riza a "shadowy personality" and adds cryptically regarding Ataturk's reluctance to disclose more about his family background: "To the child of so mixed an environment it would seldom occur, wherever his racial loyalties lay, to inquire too exactly into his personal origins beyond that of his parentage."
Learning Hebrew
Did Kinross suspect more than he was admitting? I would never have asked had I not recently come across a remarkable chapter while browsing in the out-of-print Hebrew autobiography of Itamar Ben-Avi, son of Eliezer Ben-Yehuda, the leading promoter of the revival of spoken Hebrew in late 19th-century Palestine. Ben-Avi, the first child to be raised in Hebrew since ancient times and later a Hebrew journalist and newspaper publisher, writes in this book of walking into the Kamenitz Hotel in Jerusalem one autumn night in 1911 and being asked by its proprietor:

"Do you see that Turkish officer sitting there in the corner, the one* with the bottle of arrack?"
" 'Yes.' "
" 'He's one of the most important officers in the Turkish army.' "
" 'What's his name?' "
" 'Mustafa Kemal.' "
" 'I'd like to meet him,' I said, because the minute I looked at him I was startled by his piercing green eyes."
Ben-Avi describes two meetings with Mustafa Kemal, who had not yet taken the name of Ataturk, 'Father of the Turks.' Both were conducted in French, were largely devoted to Ottoman politics, and were doused with large amounts of arrack. In the first of these, Kemal confided:
"I'm a descendant of Sabbetai Zevi - not indeed a Jew any more, but an ardent admirer of this prophet of yours. My opinion is that every Jew in this country would do well to join his camp."
During their second meeting, held 10 days later in the same hotel, Mustafa Kemal said at one point:"
'I have at home a Hebrew Bible printed in Venice. It's rather old, and I remember my father bringing me to a Karaite teacher who taught me to read it. I can still remember a few words of it, such as --' "
And Ben-Avi continues:
"He paused for a moment, his eyes searching for something in space. Then he recalled:
" 'Shema Yisra'el, Adonai Elohenu, Adonai Ehad!'
" 'That's our most important prayer, Captain.'
" 'And my secret prayer too, cher monsieur,' he replied, refilling our glasses."
Although Itamar Ben-Avi could not have known it, Ataturk no doubt meant "secret prayer" quite literally. Among the esoteric prayers of the Doenme, first made known to the scholarly world when a book of them reached the National Library in Jerusalem in 1935, is one containing the confession of faith:
"Sabbetai Zevi and none other is the true Messiah. Hear O Israel, the Lord our God, the Lord is one."
It was undoubtedly from this credo, rather than from the Bible, that Ataturk remembered the words of the Shema, which to the best of my knowledge he confessed knowing but once in his adult life: to a young Hebrew journalist whom he engaged in two tipsily animated conversations in Jerusalem nearly a decade before he took control of the Turkish army after its disastrous defeat in World War I, beat back the invading Greeks and founded a secular Turkish republic in which Islam was banished - once and for all, so he thought - to the mosques.
Ataturk would have had good reasons for concealing his Doenme origins. Not only were the Doenmes (who married only among themselves and numbered close to 15,000, largely concentrated in Salonika, on the eve of World War I) looked down on as heretics by both Muslims and Jews, they had a reputation for sexual profligacy that could hardly have been flattering to their offspring. This license, which was theologically justified by the claim that it reflected the faithful's freedom from the biblical commandments under the new dispensation of Sabbetai Zevi, is described by Ezer Weizman's predecessor, Israel's second president, Yitzchak Ben-Zvi, in his book on lost Jewish communities, "The Exiled and the Redeemed":
'Saintly Offspring'
"Once a year [during the Doenmes' annual 'Sheep holiday'] the candles are put out in the course of a dinner which is attended by orgies and the ceremony of the exchange of wives. ... The rite is practiced on the night of Sabbetai Zevi's traditional bithday. ... It is believed that children born of such unions are regarded as saintly."
Although Ben-Zvi, writing in the 1950s, thought that "There is reason to believe that this ceremony has not been entirely abandoned and continues to this day," little is known about whether any of the Doenmes' traditional practices or social structures still survive in modern Turkey. The community abandoned Salonika along with the city's other Turkish residents during the Greco-Turkish war of 1920-21, and its descendants, many of whom are said to be wealthy businessmen and merchants in Istanbul, are generally thought to have assimilated totally into Turkish life.
After sending my fax to Batya Keinan, I phoned to check that she had received it. She had indeed, she said, and would see to it that the president was given it to read on his flight to Ankara. It is doubtful, however, whether Mr. Weizman will allude to it during his visit: The Turkish government, which for years has been fending off Muslim fundamentalist assaults on its legitimacy and on the secular reforms of Ataturk, has little reason to welcome the news that the father of the 'Father of the Turks' was a crypto-Jew who passed on his anti-Muslim sentiments to his son. Mustafa Kemal's secret is no doubt one that it would prefer to continue to be kept.

Bu güne değin en çok tıklanılanlar